Bugün; 19 Nisan 2024, Cuma
Ahmet EFE
Metni küçült
Ahmet EFE
Cümle Kapısı
Kabir Hayatı Yok mu? -2-
Tarih : 2014.04.17  13:03:02

efeanka@gmail.com

Kabir hayatının hak ve gerçek olduğuna dair geçen yazımızda bazı bilgiler vermiştik. Konumuza devam ediyoruz.

Tur Suresinin 47. âyetinde inkarcıların öldükten sonra veya kıyamet gününde hiçbir yardım görmeyecekleri beyan edildikten sonra; “Şüphesiz zulmedenlere, ondan başka da azap vardır.” buyurulmuştur. Burada sözü edilen azabın ya ölümlerinden önce dünyada görecekleri kıtlık, savaş, mağlubiyet ve kıtal gibi şeyler yahut kabirde görecekleri azap olduğu söylenmiştir. H. B. Çantay merhum, Meâlinin altına düştüğü notta: “Ölümlerinden evvel dünyada, yahud kabirde.” demiştir.

Elmalılı, âyeti, “Burada iki ihtimal vardır. Birisi o günden beride, yani dünyada bir azap daha var demektir. Nitekim Mekkeliler yedi sene kıtlık çekmişlerdi. Bundan başka o günden ötede, yani ölümlerinden sonra kabirde ve âhirette bir azap daha var demek de olabilir.” şeklinde tefsir etmiştir.

Tekasür Suresinin de kabir azabı ile ilgili olduğuna dair Tirmizî’de rivâyet edilen hadise göre Hz. Ali (r.a.): “Kabir azabı hakkında şüphe edip duruyorduk. Ta ki “El-hâkimü’t-tekâsür. Hattâ zürtümü’l-mekâbir” sûre-i şerifesi nâzil olmadıkça bu şüphemiz zail olmadı.” demiştir.

Sahih-i ibn-i Hibban’da tahriç edilen bir hadise göre Efendimiz Tâhâ Suresi’in 124. âyetini kabir azabı ile tefsir etmişlerdir. Bu âyette: “Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun için dar bir geçim vardır ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşrederiz.” buyurulmaktadır. Efendimiz âyetteki “dar bir geçim” i kabir azabı olarak nitelemiştir.

Şimdi kabir azabının hak ve gerçek olduğuna dair Hadis-i Şeriflerden bazılarını nakledebiliriz. Burada görüleceği üzere Efendimiz ölümden sonraki hayatın ilk safhasının kabirde yaşanacağını ve ölümünde huzura kavuşan nefsin, Mahşer gününde de kurtulanlardan olacağını açıklamıştır. Bu sebeple O, “kabirlerin ya cennet bahçelerinden bir bahçe yahut cehennem çukurlarından bir çukur olduğunu” belirtmiş, (Tirmizî) zaman zaman kabirleri ziyaret ederek orada bulunan mü’min ölüler için dua etmiştir. Bunların yanında kabir azabının sebeplerinden, kabrin kişiyi sıkmasından, Münker ve Nekir meleklerinin sorgusundan ve kabirden açılan bir pencere ile oradakilere, gidecekleri yerin gösterileceğinden bahsetmiştir. Söz konusu bazı hadisler şöyledir:

“Sizden biriniz öldüğünde, sabah ve akşam oturacağı yeri kendisine gösterilir. O kimse Cennet ehlinden ise, Cennet ehli makamlarından bir makam gösterilir, Cehennem ehlinden ise kendisine: ‘Bu senin, Allah’ın seni kıyamet gününde dirilteceği günkü makamındır’ denilir.” (Buhârî, Müslim)

“Ebû Eyyub (r.a.) şöyle demiştir: Nebî sallalahu aleyhi ve sellem güneş batmış olduğu bir zamanda (Medine’den) çıktı. O anda bir ses işitti ve: ‘Kabirlerinde azab edilen Yahudiler!’ buyurdu.” (Buhârî, Müslim)

Bu hadis-i şerifin biraz daha mufassal şekli Taberânî tarafından şöyle rivâyet edilmiştir: Ebû Eyyub el-Ensârî demiştir ki: ‘Bir gün güneş batarken Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem ile birlikte Medine haricine çıkmıştık. Elimde su dolu bir ibrik vardı. Resul-i Ekrem kazâyı hâcet için ayrıldı. Sonra gelip abdest aldı ve bana: “Benim işittiğim sesi sen de işittin mi?” diye sordu. Ben: “Hayır, Allah ve Resûlü bilir!” dedim. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben şu kabristanda, kabirlerinde azab olunan Yahudilerin seslerini işittim” buyurdu. (Tecrid Ter, c. 4, s. 584)

“Ebû Said-i Hudri’den (r.a.) şöyle rivâyet edilmiştir: Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki: Cenaze tabuta konulup erkekler omuzlarına yüklendiklerinde o cenaze iyi bir kişi ise: Beni sevabıma ulaştırınız, der. Eğer o cenaze kötü bir kişi ise: Eyvah! Bu cenaze ile nereye gidiyorsunuz? diye feryad eder. Cenazenin bu sayhasını (çığlığını) insandan başka her mevcut işitir. İnsan da bunu duysa derhal bayılır.” (Buhârî)

Efendimizin bu haberi gaybî bilgilerdendir. Nitekim o, başka insanların görmesi mümkün olmadığı halde, bir mucize kabilinden olmak üzere kabirdekilerin ahvâline şahit olmuş, onların şikâyet ve azaplarına dair sözlerini duymuştur.

“Kul kabrine konulup, adamları kendisini bırakıp gittiği zaman, o, adamlarının ayakkabı tapırtılarını muhakkak işitir. Ona iki melek gelir de onu oturturlar ve (Muhammed aleyhisselâmı) kastederek: ‘Bu adam hakkında ne diyorsun?’ derler. Mü’min: ‘Ben şehadet ederim ki o Allah’ın kulu ve Resûlüdür’ der. Ona: ‘Cehennemdeki meskenine bak, Allah onu Cennetten bir meskenle değiştirdi’ denilir. İki yeri de birlikte görür.” (Buhârî, Müslim)

Efendimizin Bedir Harbi sırasında katledilen müşrik ölülerini bir çukura gömdürdüğü ve daha sonra o çukurun başına gelerek isimlerini teker teker söyleyerek şöyle nida ettiği rivâyet edilmiştir:
-Ey filan oğlu filan! Ey filan oğlu filan! Allah ve Resûlüne itaat etmiş olsaydınız, itaatiniz sizi sevindirir miydi? ‘Biz Rabbimizin bize va’dettiğini gerçek bulduk, siz de Rabbinizin size va’dettiğini gerçek buldunuz mu?’ (A’raf, 7/44) buyurdu.

Hadisin râvisi Ebû Talha der ki: Ömer: ‘Yâ Resûlallah! Bu ruhsuz cesetlere ne konuşuyorsun?’ dedi. Resûlallah sallallâhu aleyhi ve sellem: ‘Muhammed’in nefsi kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, söylediğim şeyleri sizler onlardan daha iyi işitici değilsiniz’ diye cevap verdi. (Buhârî, Müslim)

Kabir azabının yokluğuna ve ölülerin hiçbir şey duyamayacaklarına inanan bazı kimseler Fatır Sûresinin 22. âyetini delil olarak göstermektedirler. Burada: “Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz Allah dilediğine işittirir. Elbette sen kabirlerdekine işittiremezsin.” buyurulmuştur. Bu âyet-i kerime, ölülerin hiçbir his ve idrake sahip olmadıklarını ve dolayısıyla dışardan söylenen hiçbir şeyi duyamayacaklarını göstermez. Müfessirler duymak ve idrak etmenin şuurla ilgili şeyler olduğunu ve ölülerin bir çok şeyi hem duyacaklarını hem de idrak edebileceklerini söylemişlerdir. (Tecrid Ter. c.4, s.504)

Konuyla ilgili olarak Hz. Aişe de: “Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem (Bedir maktülleri işitir demedi. Belki) bu ölüler kendilerine söylemekte bulunduğum sözümün hak ve doğru olduğunu şimdi bilir, buyurdu. Nasıl ki Allahu Teala da: ‘Habibim, sözünü ölülere duyuramazsın!’ buyurmuştur.” diyerek Abdullah İbn-i Ömer’in hadisine karşı çıkmıştır. Ancak cumhur ulema, Hz. Aişe’nin Bedir’de bulunmadığını, hadiseye bizzat şahit olan Hz. Ömer kadar işi bilemeyeceğini, doğru olanın ölülerin Resul-i Ekrem’in sözlerini duydukları ve fakat cevap veremedikleri olduğunu beyan etmişlerdir.

Ayrıca âyette geçen “Sen kabirlerdekilere işittiremezsin” sözü Zuhruf suresinin 40. âyeti gibidir. Burada: “Sen mi sağırlara işittireceksin? Yahut körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi ileteceksin?” buyurulmuştur. Bu, “Hayır, senin tebliğini insanlara biz işittirir, hidâyet ve irşadını ancak biz faydalı ve tesirli kılarız demektir. Demek ki her şey kudret elinde olan Allah, ölülere de işittirmeye ve onlara kabirlerinde azap veya iyilik yapmaya muktedirdir.

“Hz. Aişe (r. anhâ) Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e: İnsanlar kabirlerinde azaba giriftar edilirler mi? diye sormuş, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de: “Ondan Allah’a sığınırım” buyurmuş. Hz. Aişe bundan sonra Küsuf (güneş tutulması sırasında kılınan namaz) hadisini zikredip sonunda da: “Sonra Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem kabir azabından sığınmayı ashabına ferman buyurdu” demiştir. (Buhârî, Tecrid Ter. c.3, s.336)

Yine Tecrid Tercemesinde, Serrac’ın Mesruk’tan rivâyetine göre, Efendimiz Hz. Aişe’nin sorusuna: “Evet, kabir azabı haktır!” şeklinde cevap verdiği kayıtlıdır. (a.g.e., c. 3, s.337)

“Bir defa Nebiyyi Mükerrem sallallâhu aleyhi ve sellem Medine yahut Mekke bahçelerinden birinin yanından geçiyordu. Kabirlerinde azap gören iki insanın sesini duydu. ‘Bunlar azap görüyorlar. Hem de azap görmeleri büyük bir şey için değildir’ buyurduktan sonra yine devam ederek: ‘Evet biri, bevlinden istibra etmek, diğeri de koğuculuk ederdi’ buyurdu. Ondan sonra yaprakları soyulmuş taze bir hurma dalı istedi. Dalı iki parça etti. Her birinin kabri üzerine birer parça dikti. ‘Yâ Resûlullah, bunu ne için yaptın?’ diye sordular. ‘Bunlar taze kaldıkça belki azapları hafifler’ cevabını verdiler. (Buhârî, Tecrid Ter. c.1, s.175)

“Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem korkaklıktan, cimrilikten, kabir azabından, gönül dalaletinden Allah’a sığınırdı.” (Ebû Davud, Nesai ve İbn-i Mace Hz. Ömer’den tahriç etmişlerdir.)

“Zeyd İbn-i Erkam (r.a.) bir kere yanında bulunanlara, şimdi size bir istiaze bildireceğim, bunu ben doğrudan doğruya Resul-i Ekrem’in ağzından işittim diyerek: “Ey Rabbim! Acizlik ve zaaftan, ağırlıktan, korkaklıktan, cimrilikten ve kabir azabından Sana sığınırım!” kavl-i şerifini rivâyet etmiştir.” (Müslim)

“Hz. Ebû Bekir’in (r.a.) kızı Hz. Esma’dan (r. Anhâ) rivâyet edildiğine göre: Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bir keresinde hutbe iradına başlamış ve kişinin kabirde görüp geçireceği sorgu ve sualleri anlatmıştı. Resûl-i Ekrem kabir ahvâlini böyle tafsilatıyla anlatınca Müslümanlar dehşetli bir sûrette feryad edip ağlaştılar.”  (Buhârî)

Nesainin bu mevzudaki rivâyetinde Hz. Esma’nın cemaatın feryâd u figanı ile Efendimizin son sözlerini duyamayıp bir sahabeye sorması üzerine onun da: “Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ‘Bana vahyolundu ki, siz, kabrinizde Deccal’ın fitnesine yakın bir fitne ile imtihan olunursunuz” buyurdu demiştir”. (Tecrid Ter. c. 4, s.582)

“Enes b. Malik’ten (r.a.), Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem: “Eğer ölülerinizi defn etmemeniz endişesi mevcut olmasaydı kabir azabından (bir kısmını) sizlere işittirmesi için, muhakkak Allah’a dua ederdim” buyurdu. (Müslim, Kitabu’l-Cennet)

“ Ümmü Seleme’nin nakline göre, Efendimiz Ebû Seleme’nin vefatı üzerine ona dua etmiş ve: “Allah’ım! Ebû Seleme’ye mağfiret et. Onun derecesini hidâyete erdirilenler içinde yükselt. Onun arkasından ailesinin baki kalanları arasında ona halef ol. Ey âlemlerin Rabbi! Bizim ve onun günahlarını affeyle! Kabrinde ona genişlik ver ve orada kendisini nurlandır!” buyurmuştur.” (Müslim, Cenaiz)

“Hz. Ömer (r.a.) Efendimizin: “Ölü, ailesinin kendisine ağlamasıyla kabrinde azab olunur.” buyurduğunu rivâyet etmiştir. (Müslim, Cenaiz)

Bununla ilgili bir çok kanaldan hadisler rivâyet edilmiştir. Hz. Aişe ise arkasından ağlanıldığında azap görecek olanların Yahudiler ve kafirler olduğunu söylemiş, kimsenin bir başkasının günahını çekmeyeceğine dair âyeti okumuştur. Konuyla ilgili olarak cumhurun kavli ise en sahih olanıdır. Buna göre hadisler şöyle te’vil ve telfik edilmek icap eder: Eğer ölü, hayatında iken kendisi için, öldükten sonra bağıra çağıra ağlanmasını, ağıtçılar tutulup feryâd u figan edilmesini, yaka ve yüzün yırtılmasını vasiyet etmiş ise, bu, ailesi tarafından yerine getirildiğinde muhakkak surette azap görecektir. Zira kendisinden sonra Allah ve Resûlünün yapılmasını yasakladığı bir işi yapmış, kötü bir işe ön ayak olmuştur. Bilakis Müslümanlar, ardında kalanlara asla böyle bir şey yapmamalarını vasiyet etmelidirler. Bağırıp çağırmadan, isyan ve itaatsizlik göstermeden, sessizce ağlamak ise mübahtır.

Bu makale toplam 539 defa okunmuştur
Makaleyi Paylaş :
Yazarın Diğer Yazıları
Yazarın Tüm Yazıları

YAZARLAR
HAVA DURUMU

NAMAZ VAKİTLERİ


EN ÇOK OKUNANLAR
FACEBOOK
ANKET
Yeni Arayüzümüzü Beğendiniz mi ?
Evet
Hayır
  
FOTO GALERİ
VİDEOLAR
Copyright © Doğruses - Konya haberleri   |
|
Sitemizdeki yazı , resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.
Görsel Tasarım ve Yazılım : Genç Online Türkiye'nin En iyi 1 oyunlar1 sitesi