Bugün; 20 Nisan 2024, Cumartesi
Ahmet EFE
Metni küçült
Ahmet EFE
Cümle Kapısı
Aykırı Tefsirler -3- Mucize ve Kerâmet Meselesi
Tarih : 2014.09.20  07:10:20

Daha önceki iki yazımızda Fıkıh ve Tefsir ilmine karşı çıkıp, kendi kafalarına göre bir fıkıh ve tefsir oluşturmaya çalışan bazı kimselerin “namaz” ve “hac” hakkında ileri sürdükleri iddialara cevap vermiştik. Bu yazımızda ise aynı mu’terizlerin Mucize ve Kerâmet konusunda düştükleri yanlışları belirtmeye çalışacağız.

Bazı kimselere göre: “İslâm’da kerâmet diye bir şey yoktur! Ashab-ı Kehf’in hadisesi Hz. İsa’nın mucizesidir. Saba Melikesinin tahtını göz açıp kapıyıncaya kadar getirme işinin Hz. Süleyman’ın yanındaki bilgin zatla ilgisi yoktur! Bu iş sadece Hz. Süleymanı sınamak için yapılmıştır! Hz. Ömer’in hutbede, İran sınırındaki komutanı görüp talimat vermesi de uydurmadır. Öyle olmasaydı Hz. Ömer Uhud’da, Peygamberi öldü zannedip, savaşı bırakır mıydı?.. Hem, kerâmet sahibi olsaydı namazda iken şehid edileceğini anlayıp tedbir almaz mıydı?..

Bu iddia sahipleri acaba kerâmet sahibi kimselerin, istedikleri her an, istedikleri her şeyi yapabileceklerini mi zannediyorlar ki bunları dile getirmektedirler?!... O zaman kendilerine Belkıs’ın tahtını niçin Süleyman aleyhisselam kendisi getirmedi diye sorsak yanlış mı yapmış oluruz? Süleyman aleyhisselam da her istediğini hemen yapabiliyor mu? Efendimiz yapabiliyor muydu? Allah dilemezse kim ne yapabilir?

Peygamberleri mucize ile destekleyen yüce Allah, sevdiği kullarını da  dar zamanlarında çeşitli şekillerde doyuramaz mı? Giydiremez mi? Gökyüzünde uçuramaz mı? Buna kim engel olabir? Hz. Meryem’e, henüz Hz. İsa ortada yokken, kış günleri yaz meyveleri gelmiyor muydu ve O: “Bu, Allah tarafındandır, çünkü Allah, dilediğine sayısız rızık verir” (Âl-i imran, 3/37) derken haşa yalan mı söylüyordu?

Demek ki kerâmet hak ve gerçektir. Onu inkar insanı mucizeleri inkâra kadar götürür ki, bu durumda kişi küfrün sınırına girmiş olur! Nitekim birileri “Peygamberin Kur’andan başka hiçbir mucizesi yoktur!” diyerek onlarca sahih hadisi redde kalkışarak tıpkı oryantalistler gibi düşündüklerini açıklamaktadırlar.

Efendimizin Kur’an dışında da mucizeleri vardır ve bunların en büyüklerinden birisi de “Şakku’l-Kamer” adıyla bilinen mucizedir.

Her ne kadar bazı mu’terizler, “Saat yaklaştı ve ay yarıldı” mealindeki Kamer Suresinin 1. ayetindeki ay yarılma hadisesini, ancak bu alemin çöküşünde helak olacak olan son kavimlerin göreceği bir  olaydır şeklinde tefsir (!) etseler ve Hz. Muhammed döneminde böyle bir şey olmamıştır hükmünü verseler de iddialarının ne kadar temelsiz olduğunu görmek için en azından İbn-i Kuteybe’nin “Te’vil-i Muhtelifu’l-Hadis” isimli eserindeki açıklamalarına veya Aynî ve İbn-i Hacer’in Buhari şerhlerindeki izahlarına bakmalıdırlar. İbn-i Kuteybe, “Ay Yarılma” mucizesinin gerçekliğini en açık biçimde izah ederken, bazılarının, hadiseye şahit olduğunu söyleyen İbn-i Mesud’a (r.a.) yalan isnad etmelerinin aslında onu değil Peygamberlik alemetlerinden birinin değerini düşürmek ve Kur’anı inkar etmek için olduğunu söyledikten sonra yüce Allah’ın, “Kıyamet yaklaştı, ay bölündü” buyurduğunu ve hemen arkasından “Eğer bir mucize görseler, yüz çevirip şöyle derler: Bu devam edegelen bir sihirdir!” ayetinin geldiğini ifade edip, “gerçekten ay o zaman yarılmamış ve Cenab-ı Hak’kın kastı ilerde ay yarılacaktır demek olsaydı bu ikinci ayetin ne gibi bir manası olabilirdi?” demiştir. Ayrıca o, bu ikinci ayetin bir kısım insanların ayı yarılmış olarak gördüklerine delalet ettiğini ve onların ayı bu halde görünce: “Bu O’nun (Muhammed’in) sihirlerinden devam edegelen bir sihirdir, bir hayaldir” dediklerini söylemiştir. Gerçekten Efendimizin diğer mucizeleri hakkında da müşrikler aynı sözleri tekrar edip durmuşlardır. Konuyla ilgili olarak daha geniş bilgi için lütfen Tecrid-i Sarih Tercümesinin 9. cildinin 319. ve devamındaki sahifelere de bir bakılsın!

Şimdi biz bu itirazcılara Efendimizin sahih hadislerle sabit olan “parmaklarından su akmasını, üzerinde hutbe okuduğu hurma kütüğünün inlemesini, Yemen, Şam ve Irak havalisinin fethedileceğini önceden haber verdiğini (Bak: Tecrid Ter. C. 6, s. 236) ve bunlar gibi daha bir çok mucizesini nakletsek acaba inançlarında bir değişiklik olur mu?

Mu’terizler, kerâmeti tamamen inkar ettikten sonra, bunları söyledikleri için bazılarının kendilerini  kafir ilan ettiklerini söylüyor ve bunu kınıyorlar. Kendilerinin Kur’anın mesajını çok iyi anladıklarını, lafzı doğrultusundaki manasıyla, inanmayanlara tebliğ etmeye ve böylece mümin kazanmaya çalıştıklarını iddia ediyorlar. İyi ama, biz de soruyoruz:

1-   Hz. Süleyman’a Belkıs’ın tahtını getiren zat mucize mi göstermiştir, kerâmet mi? Ayet-i Kerimede Hz. Süleyman’ın tahtı kimin getireceğini sorması üzerine cinlerden bir ifritin bu işi yapacağını söylediği fakat bu arada “nezdinde kitaptan bir ilim olan” (Neml, 27/40) bir başka zatın (Tefsirlerde ismi Asaf b. Berhiya olarak geçiyor) bu işi göz açıp kapama anı kadar kısa sürede hallettiği açıkca anlatıldığına göre bu işe “kerâmet” denilmesine niçin itiraz ediliyor? Mucizeyi sadece nebiler göstermezler mi? Bizim akaidimize göre velînin kerâmeti aynı zamanda tabi olduğu peygamberin de mucizesi sayılmaz mı? Yani bu iş aynı zamanda Hz. Süleyman’ın mucizesi değil midir?

2-   Hz. Meryem ve Ashab-ı Kehf peygamber miydiler ki, kendilerinden olağanüstü harikalar zuhur etmiştir?

3-   Hz. Ömer’in Medine’de hutbe okurken, İran sınırında düşmanlarıyla çarpışan ordusunun komutanı Sariye’ye “dağa doğru çekilme” talimatı vermesi ve böylece hem onun hem de binlerce kilometre öteden bu sesi duyan Hz. Sariye’nin açık bir kerâmet göstermesi, İslâmî kaynakların hemen hemen tamamında mevcuttur ve doğruluğunu inkar için hiçbir gerekçe gösterilemez. Pek çok sahebenin gözü önünde cereyan eden ve yine pek çok sahabe tarafından gelecek kuşaklara nakledilmiş olan bu olay nasıl inkar edilebilir? Sahabeler yalan yanlış haberler mi vermişlerdir? Hangi sahabe kizb’le itham edilebilir? Konuyla ilgili olarak Teftazanî, Er-Razî, Nesefî ve diğer bir çok alimin nakillerinin hiç mi kıymeti yoktur?

Bir de şu var: Biz Mucize ve kerâmet haktır derken, bunları  “İhanet” ve “İstidrac”tan elbette ayrı tutuyoruz. Kerâmetin hiçbir kafire nasip olmayacağını, küfrü ve isyanı açık olan bazı kimselerin, kendi isteklerinin aksine zuhur eden ve bir “harika” imiş gibi görünen işlerinin asla kerâmet sayılmayacağını, ayrıca yine küfrü açık olan kimselerin bazen kendi arzularına muvafık olarak zuhur eden sihir kabilindeki işlerinin de kerâmet sayılamayacağını söylüyoruz. Ayrıca Allah’ın kendisine izzet ve ikramda bulunduğu dostlarının kendi istekleriyle hemen kerâmet göstermeye muktedir olamayacaklarını, bazen kendilerinde zuhur eden bu halleri gördüklerinde bile bunun bir istidrac olabileceği korkusuyla hereket ettiklerini, hiçbir gerçek velînin kerâmet gösterisine girişemeyeceğini, zaten buna güç yetiremeyeceğini de belirtiyoruz. Kerâmet gösterisi yaparak insanları aldatmaya yönelen zalimlerin cahil oldukları ve bunun asla İslamî olmadığını ilan ediyoruz. “Sui misal, emsal teşkil etmez” kaidesince bu tür şarlatanlık yapanlara bakarak kerâmeti inkar etmek doğru bir yol değildir.

Yüce Mevlâmız her konuda yâr ve yardımcımız olsun.

 

Bu makale toplam 733 defa okunmuştur
Makaleyi Paylaş :
ümit varol / 2014.10.04  23:13:52
hocam muaviye nedemek arkadaşım savunuyor övüyor
Yazarın Diğer Yazıları
Yazarın Tüm Yazıları

YAZARLAR
HAVA DURUMU

NAMAZ VAKİTLERİ


EN ÇOK OKUNANLAR
FACEBOOK
ANKET
Yeni Arayüzümüzü Beğendiniz mi ?
Evet
Hayır
  
FOTO GALERİ
VİDEOLAR
Copyright © Doğruses - Konya haberleri   |
|
Sitemizdeki yazı , resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.
Görsel Tasarım ve Yazılım : Genç Online Türkiye'nin En iyi 1 oyunlar1 sitesi