Bugün; 29 Mart 2024, Cuma
Ahmet EFE
Metni küçült
Ahmet EFE
Cümle Kapısı
Şiir Üzerine Yazılar -4
Tarih : 2015.05.18  22:47:54

“Atmaca Uçurumu” İçin…

Şiir, ansızın gelir. Bir kuşun kanadında, bir gülün açışında. Dağ yamaçlarındaki bir sarı çiçek, has bahçede açılmış bir gonca gülle gelir şiir. Ya da ayağı kayıp yere düşen bir masum çocuğun döktüğü gözyaşlarıyla…

Savaşlar, acılar, hicran ve hasretlerle gelir şiir. Gelir ve kör kuyulara düşürür insanı. Bir kafese tıkıp mahpus eder. Sen ellerini boşluğa uzatır ve el ayası kadar küçük pencereden bir anda geçip gittiğini gördüğün martılarla yâre selam gönderirsin. Yâr sesini duysa da duymasa da fark etmez…

Zümrüdüanka gibidir şiir. Bir görünür, bir kaybolur. Masal gibi sıcak ve canlıdır. Yakalara nerede ve nasıl yapışacağı belli olmaz. İnce bir hastalık gibi bedeni sarar ve ciğeri kebap eder.

Her yazılan şiir sayılmaz tabi. Alt alta getirilmiş her satır mısra değildir çünkü. Sarıp sarmalamayan, dokunup titretmeyen, kucaklayıp okşamayan kelimeler yığını şiir sayılamaz. Onda eski bir türkü tadı, bir yanık kokusu, şelale serinliği olur. Yüksek sedirleri titreten rüzgârdır o. Yeni yetme bir aşığın yüzündeki tatlı tebessüm, yaşlı bir bilgenin yüzündeki ince çizgidir. Emek, incelik, sabır ister. Görüldüğünde hemen tanınıp bilinir ve önünde sultanlar el pençe divan durur. Fuzulî merhumun dediği gibi Kerbelâ toprağıdır şiir. Musa’nın asası, İsa’nın nefesidir.

Sözün ustası bir kez ses verdiğinde herkes kulak kesilir. Söz, açın önüne konulmuş bir sıcak somun gibi sevilirse, şiir olur.

Günlerden bir gün Dedem Korkut’un hikâyelerine dalıp gitmiş; Dirse Han Oğlu Boğaç Han, Salur Kazan, Bamsı Beyrek, Uruz Bey ve Dahi Deli Dumrul ile tanış olup, Kanglı Koca Oğlu Kan Turalı’nın, Kazılık Koca Oğlu Yiğenek’in, Tepegöz’ü öldüren Basat’ın, Begil Oğlu Emre’nin ve dahi Uşun Koca Oğlu Seğrek’in destanlarını bir kez daha okumaya koyulmuştum. Sonra birden elim şiir kitaplarına uzandı. Tevafuk bu ya, karşıma Yetik Ozan nam söz ustasının kitabı “Atmaca Uçurumu” çıktı. Eser 1973 yılında Ankara’da, Töre Devlet Yayınlarınca neşredilmiş ama ben 1975 yılının Eylülünde alıp okumuşum. Aradan 40 sene geçmiş. Aman Allah! Ne kadar güzel, ne kadar içten ve ne kadar güçlü şiirler yazmış şair. Ruhu şâd, makamı cennet olsun.

Vefatının ardından bir dostunun kaleme aldığı yazıda onun şair doğmuş olduğu, şiirin sihirli pınarlarından su içtiği, saz çalıp türkü söylediği, resim yaptığı anlatılıyor. 1978 yılında  ve henüz 36 yaşında iken bir otel odasında tavana asılmış cansız bedeni bulunmuş şairin. Esrârengiz bir ölüm... Biz şimdi bütün bunları bırakıp şiirinin derin sesine eğilsek daha iyi olacak....

Atmaca Uçurumu, “Sarı Uygurların Ardından” diye başlıyor ve kırgın bir ırmak gibi akıyor. İşte içe işleyen has mısralar: “Yılan deliğine gizlenen bıçak / Son diri ışıkta yanar bunalır.” “Atmaca ağzında bir defne dalı / Kırılmış yerinden kanar bunalır.” Değişik kıtalardan aldığım bu mısralar size de bir zehirli aştan iki-üç lokma yedirmiş gibi olmadı mı? Şiir böyle bir şey değil mi?

Yetik Ozan,  yüz yıldan daha fazladır yarası kanayan Kerkük, Kırım, Rodop, Azerbaycan  Türklerine ithaf ettiği şiirlerle acılar damıtmaya devam etmiş, bir kilim nakşına dalıp uygarlıklar keşfetmiş. Bilge gibi konuşmuş, yazmış. “Kurulu yayımdan çıktım / Ok olur sana gelirim / Var olmak bu ise bıktım / Yok olur sana gelirim” diyor. Var olmanın ancak yoklukla, sultan olmanın ancak kullukla mümkün olduğu daha güzel anlatılabilir miydi? Bunun için “Sam yeline katılmışım / Şam’dan Halep’ten gelirim / Kapısından atılmışım / Kulluk talepten gelirim” demekte… “Kıvranırken verem ile / Yâr eğlenir yârem ile / Mecnun, Ferhad, Kerem ile / Aynı nesepten gelirim” diye seslenmekte.

Hele bir “Sabır Irmağı” şiiri var ki, her mısrasına şerh yazılmalı. Bakınız nasıl söyleniyor has şiir: “Ezgi bayrağını ıtır dağından / Yurtsuz fırtınalar esti, götürdü / Dostluğa kapısız Kerem bağından / Her giren bir kiraz kesti götürdü”…“Boz kevene karşı çiğdemin cengi / Tuğlaştırdığında kokuyu, rengi / Bir ümmi çobanın yazdığı cöngü / Bilginler bağrına bastı götürdü.”

Bu ve benzer mısralar asıl ismi Turgut Günay olan Yetik Ozan’ın beslendiği kaynağı göstermesi açısından önemli olduğu kadar, hiç de taklit peşinde koşmayan bir şair olduğunu ispatlamaktadır.

1970’li yıllarda Ankara’nın puslu havasını birlikte soluduğumuz, belki aynı kulvarlarda değil ama, aynı millî ve manevî çizgide yürüdüğümüz rahmetli ozanı şahsen görüp görmediğimi hatırlamasam da şiirleriyle dost olduğumu söyler ve bu sanatla meşgul olanların aradan geçen yıllara rağmen ona bigane kalamayacağını iddia edebilirim. Burada yeri gelmişken “Atmaca Uçurumu”ndaki şiirler yanına muhtevaya uygun pek güzel desenler çizmiş olan Garip Kafkaslı’yı da anmak isterim. Her biri müstakil birer sanat eseri olarak görülebilecek olan bu nefis desenler de birer şiir kadar güzel ve anlamlıdır.

Bu makale toplam 756 defa okunmuştur
Makaleyi Paylaş :
Yazarın Diğer Yazıları
Yazarın Tüm Yazıları

YAZARLAR
HAVA DURUMU

NAMAZ VAKİTLERİ


EN ÇOK OKUNANLAR
FACEBOOK
ANKET
Yeni Arayüzümüzü Beğendiniz mi ?
Evet
Hayır
  
FOTO GALERİ
VİDEOLAR
Copyright © Doğruses - Konya haberleri   |
|
Sitemizdeki yazı , resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.
Görsel Tasarım ve Yazılım : Genç Online Türkiye'nin En iyi 1 oyunlar1 sitesi