Bugün; 20 Nisan 2024, Cumartesi
Ahmet EFE
Metni küçült
Ahmet EFE
Cümle Kapısı
Gedelma’nın Devleri
Tarih : 2015.12.02  15:35:04

Bir Cuma sabahı, henüz güneş doğmadan, küçük oğlumla birlikte Antalya’dan yola çıkıp Kemer-Kumluca istikametine doğru ilerledik. Ana gayemiz, daha önceden bir kısmını tespit ettiğimiz anıt ağaçları bulmak, fotoğraflarını çekip, haklarındaki hikâye yahut efsaneleri araştırmaktı. Hava oldukça sıcak ve güzeldi. Herkes sıcaktan şikâyet ediyordu ama ben seviyorum…

Yollar tenha idi. Kemer ilçesine ulaştık. İlçe merkezinde biraz dolaşıp, çay ve simitle yaptığımız kahvaltıdan sonra Kesme Boğaz mevkiinden Gedelma Köyü’ne doğru tırmanmaya başladık. Kemer’e 12 km. mesafede, dağların arasında şirin bir köydü Gedelma. Burada köyün adıyla anılan ve yaşının 2500’e ulaştığını okuduğumuz “Gedelma Çınarı”nı görmek için sabırsızlanıyorduk. İçinde Bizans döneminden kalma olduğu anlaşılan yıkık bir kalenin ve derince bir mağaranın da bulunduğu köyün girişinde iki yaşlı ile karşılaştık. Birisi yanımıza düşüp bizi köyün az yukarısından akıp gelen temiz dereciğin kenarına götürdü. Aman Allah!.. Burada bir dev gibi duran muazzam çınarı ve arkadaşlarını görünce “Allahuekber!” diye bağırmaktan kendimizi alamadık. Bunlar, öylesine görkemli ve güzel ağaçlardı ki, vasıflarını tam olarak anlatmak hayli zor… Sanki bu dereciğin kenarına oturmuş iyi yürekli kocaman devlerdi her biri! Tarihin ötesinden ses veriyor, müthiş hikâyeler anlatıyorlardı. Fotoğraflarını bütün boyutlarıyla çekmek mümkün değildi. Kimisi derenin içinde, kimisi biraz daha kıyısında idiler. Her biri asırları devirip gelmiş, oraya buraya kök budak salmışlardı. Gerçekten görülmeye değer güzellikte idiler. Birisi dereciğin üst kısmında, bir evin bahçe duvarına bitişik durumdaydı. Herhalde iki çınar fidanı yan yana büyümüş, aradan geçen asırlar içinde gövdeleri birbirine temasla tek ağaç görünümü almışlardı. Sanki uzun ayrılıklardan sonra birbirine kavuşmuş iki kardeş gibi kucaklaşmış, bu halleriyle de bütün dünyaya bir dostluk ve kardeşlik mesajı vermek istemekteydiler. Can ciğer iki dost işte böyle beraber durur, işte böyle kaynaşıp tek yürek haline gelirdi. Defalarca fotoğraflarını çektik.

Bir diğeri derenin üst kısmında, yine dağlardan sızıp gelen ince bir suyun kenarındaydı. Kalın gövdesi üzerinde iki ana çatal halinde büyümüş, gökyüzüne kucak açmıştı. Kuzey tarafları yosunlarla kaplı ve hâlâ dipdiri duruyor, sayısız yapraklarıyla bütün güneşi örtüyordu. Ona ulaşmak için otlar ve dikenlerle kaplı bir küçük tarlayı geçmek zorunda kalmıştım ama gam değildi. Üzerime yapışan pıtırakları teker teker temizlemek bile keyifliydi...

Şimdi “Gedelma Çınarı” adıyla ün yapmış devasa ağacımız hakkında öğrendiğimiz bilgileri vermeliyiz. Tespitlere göre yaşı 2518’i çoktan aşmıştı. Bu durumda Hz. İsa’dan 500 sene evvel doğmuş dedik... Kim bilir nice peygamberler, nice velîler gördü. Nice erenle sohbet etti? Kim bilir nice garip yolcular, nice savaşçı ve dervişler geçip gitti yanından?..  Çapı 4.5, gövde çevresi 14.26, yüksekliği 28 metre idi… Toprakla buluşan kısmı o kadar geniş bir alanı kaplıyordu ki, şaşırmamak mümkün değildi. Dışarıda kalmış kökleri bile birer büyük ağaç kalınlığındaydı..

Turistlerin sık sık ziyaretine geldiği yaz aylarında dibine hediyelik eşya satan birileri tezgah açıyordu çınarımızın. Bizim ziyaretimiz sırasında da öyle oldu. Genç bir arkadaş belki Kemer’den getirdiği incik, boncuk, şal, masa örtüsü gibi şeyleri sergilemeye başladı. Herkes bir rızık peşinde tabi. Bu satıcı da Gedelma Çınarı’nın gölgesinde kısmet arıyordu… 

Arka tarafta ve daha yüksekçe tepe üzerinde Bizans döneminden kalma kalenin harabeleri görünüyordu. Herhalde zamanında depo olarak kullanılan ve büyük işçilikle yapılmış bir kaleydi burası. Köyün aşağı kısımlarında eski bir mezarlık vardı. Burada da yine yaşını en az 300 yıl olarak tahmin ettiğimiz büyük bir meşe ağacı gördük. Gövdesine sarılıp fotoğraf çektik. Mezarlıkta bulunan ve Osmanlı döneminde bu yörelere sahiplik yapmış, köyün kurucusu olan zâtın ve diğer mevtaların ruhu için İhlâs ve Fatihalar okuduk.

Buradan çıkarken kabristanın hemen kenarındaki bir evin bahçesinde gözleme yapan bir karı-koca gördük. Öylesine sevimli ve candan kimselerdi ki bize de henüz pişmiş sıcak gözlemelerinden ikram ettiler. Birer parça alıp keyifle yedik. Daha sonra köyün içindeki bir çay ocağında pek güzel demlenmiş çaylarımızı içtikten sonra, yine Kesme Boğaz yolundan yukarılara çıkmaya başladık. Güzergâhımız üzerinde göz alıcı manzaralar uzanıyor, Torosların zirvelerine doğru tırmanırken müthiş güzel ve büyük çam ağaçlarını seyrediyorduk. Yol oldukça virajlı olmasına rağmen asfaltla döşenmiş. Zirveye yakın bir yerde büyük bir dinlenme tesisi var. Dağın öte yamacına geçip bu sefer inişe başladık. Şimdi karşımızda bütün görkemiyle uzanan Akdağ bulunuyor. Yüksekliği ve dikliği sebebiyle yukarı kısımlarında hiçbir ağaç görünmeyen dağın bu tarafından ilerleyerek Altınyaka beldesine ulaştık. Yolda yaşlı bir amca ile belki torunu olan küçük bir çocuğu da yanımıza alıp buraya getirmiştik. Ona anıt ağaçlardan bahis açınca hemen Akdağ üzerinde, Çukuralıç beldesi denilen yerde olduğunu söylediği bir katran ağacından bahsetti. Kendisi gidip görmemiş ama pek büyük bir ağaç olduğunu duymuş. İsmi “Anbar Katran” imiş bu sedir ağacının. Bir kısım köylüler gövdesinde oluşmuş oyuk içine çeşitli erzaklar koydukları için “anbar” adını alan bu katran ağacını da mutlaka görmeliymişiz! Fakat şimdi biz biraz ters taraftaydık ve görmek istediğimiz başka ağaçlar da olduğundan o tarafa gidemezdik.

Altınyaka, küçük ve şirin bir belde. Ağaçlar arasında, kırmızı çatılı evleriyle pek güzel görünüyor. İçinde, bir çay molası vermek için durduk. Hemen yanı başımızda yine hayranlıkla seyrettiğimiz bir anıt ağaç gördük. Üzerinde 1050 yaşında olduğu yazılan ama kurumuş ve kesilmiş olan bu ağacın dibinden akan buz gibi sudan içtik. Ağacın köklerinden çıkıp şırıl şırıl akan bu suyu içmek için, hemen yanına yapılmış beş-on basamaklı bir merdiveni kullanmak gerekiyordu. “Ah” dedik “keşke bu muhteşem ağaç böyle kesilip kurumasaydı da gölgesini bütün âleme salsaydı…” Kenarındaki sandalyelere kurulup pozlar verdik. Orada oturup çay içen bazı  köylülerin de fotoğraflarını çekip Kumluca yolunda ilerlemeye başladık. Yola devamla Finike’ye gidecek, Gökbük Kanyonunu ziyaretten sonra Elmalıya doğru tırmanışa geçeceğiz. Burada bir sedir araştırma ormanı ve içinde bizi kendilerine davet edip duran bir “Şah Ardıç”, bir de “Koca Sedir” var…

 

Bu makale toplam 958 defa okunmuştur
Makaleyi Paylaş :
Yazarın Diğer Yazıları
Yazarın Tüm Yazıları

YAZARLAR
HAVA DURUMU

NAMAZ VAKİTLERİ


EN ÇOK OKUNANLAR
FACEBOOK
ANKET
Yeni Arayüzümüzü Beğendiniz mi ?
Evet
Hayır
  
FOTO GALERİ
VİDEOLAR
Copyright © Doğruses - Konya haberleri   |
|
Sitemizdeki yazı , resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.
Görsel Tasarım ve Yazılım : Genç Online Türkiye'nin En iyi 1 oyunlar1 sitesi