Yirmi gündür Türkiye medyasından uzak bir yerdeydim. Türkiye’yi uzaktan ve uzaktakilerin göz ve kulağı ile tanımak istedim. Ortadoğu’yu da tanımak hedefimden uzak değildi. Bu zaman zarfında muhtelif tabakalara mensup kişilerle oturdum, konuştum, medenice fikir teatisinde bulunuyorlardı/ bulunduk. Bu arada hergün Arap gazetelerini okuyor medyasını izliyorum. Gün geçtikçe izlenimler artıyor, beynimde fırtınalar kopuyor ve içimden bir ses " Gerçekleri yaz ve Türkiye’deki insanlara ilet " diyordu. Her zaman yapıcı olmayı tercih eden biri olarak yazıda acele etmediğim gibi, hüküm vermede de ahiret inancını hiçbir zaman kalbimden uzak tutmadım. Neticede şu satırlardaki gerçekleri okuyucularımla paylaşmak zorunda kaldığımı his ettim.
Samimiyetle ifade edeyim ki genelde İslam alemi, özelde Türkiye ve Sayın Başbakanımız Recep Tayyib Erdoğan hiçbir zaman gündemden düşmüyordu. Tabii ki medya da aynı şekilde gündemi takip ediyor ama başka bir göz ile...
Sisi ve Mursi cepheleri gittikçe derinleşmekte, Erdoğan’ın temsil ettiği dik duruş cephesi dillerden düşmemektedir.
Hani Kur'an-ı Kerim bir askeri güçten bahsediyor ya. Tam da bu gerçeği yakalamış müfekirler ve bunu dillendiren insanlar. Yani bir yanda Firavunun askeri gücünü temsil eden SİSİ, öte yanda mazlum müminlerin rumuzu Mursi. Bir yanda terörist devletler ve onların güdümünde olanlar, tank ve dolar önünde diz çökenler; öte yanda hakkın adaletin, şeref ve haysiyetin bayraktarlığını yapanlar...Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan bu işin neresinde diye soracak olursanız; cevap net: "Erdoğan ümmetin bayrağını dalgalandırdı, şeref ve haysiyetine sahip çıktı, Türkiye’yi kalkındırdı. Mazlumların yanında durdu. Zalimlere karşı dik durdu..." ne yazık ki Erdoğan hakkındaki bu haklı ifadeler SİSİ markalılar ve siyonist kafalı yazarlar tarafından endişe ile karşılanıyor ama korkunun ecele faydası var mı?!
Onun için samimi çevreler yani başta terörist devleti İsrail'e ve onun hamisi olan Amerika Birleşik Devletleri ve Sisi markalı zalim rejimlere karşı olanlar Erdoğan’a samimi bir şekilde dua etmektedirler. Menfaat perdesiyle gözleri kapananlar Erdoğan’ın başarısını itiraf etmek zorunda kalıyorlar. Erdoğan’a açık cephe alanlar ise iktidarlarını ve menfaatlerini kaybetmekten çekinen çevreler olduğu gözden kaçmamaktadır. Anlaşılan bu kazan daha da kaynayacaktır. Bu arada Erdoğan’a cephe alan yerli güçlerin vefa bilmez, sınır tanımaz fesat ve ithamları Arap basınında yer alması dikkatimi çekti. Subhanallah! Oyun aynı oyuncular da fikir akrabası dedim. Evet oyun aynı. Yahudi çocuklarına ağlayanlar Filistin ve özellikle Gazi ve Şehid Gazze için gerekli hassasiyeti göstermemeleri düşündürücü olduğu kadar, erdemliliklerinin iflasa doğru yürüyüşünün göstergesidir. Öte yanda siyonist/yahudi diliyle makale yazanlar Türkiye’de olduğu gibi Arap basınında da sıkça görülmektedir. Adeta ağız ve iş birliği yapıyorlar diyebiliriz. Erdoğan ve hükümetine yapılan iftiraları gazetelerde okurken hayrete düşmemek elde değil. Dış İşleri Bakanlığı bu işi takip etmeli. TRT Arapça kanalında bu iftiralara cevap verilmeli, gerçekler izah edilmelidir. Ama bütün bu iftiralara rağmen gerçekleri dile getiren yazarlar az değildir. Daha önce onlardan birinin uzun bir makalesini okumuştum. Makalede dikkat çeken can alıcı noktayı arzetmeden şunu aktarayım:
Yazar diyor ki: " Birileri Arap-Türk kültür faaliyetleri adı altında Türkiye’deki yolsuzlukları bize anlatmak için aralarında eskiden bakanlık yapmış kişiler dahil gazeteci-yazar bir gurup insanı İstanbul’a davet ettiler. İstanbul hava alanına iner inmez kendimi Tokyo'da hissettim. Gideceğimiz yere götürürlerken alt-üst geçitleri, parkları, yolları, binaları, temizliği, hızlı trenleri, marmarayları ve benzer başarıları görünce şunu söylemekten kendimi alamadım: "keşke bizdeki hırsızlar bu gibi projeleri gerçekleştirseydiler yine de hırsızlıklarını yapsalardı! Ama heyhat! Kaldı ki bu ülkede hırsızlık varsa bu projeler gerçekleştirilemez...."
Evet yazarın makalesinden can alıcı noktalardan birini size naklettim. Türkiye’de yolsuzluk yoktur iddiasında da değilim. Adliye mekanizması bu işleri takip ediyor. Ancak şunu net olarak ifade edeyim ki diriliş ve şahlanış dönemine giren Türkiye'yi ve özellikle onun Başbakanını 17, 25 Aralıklar gibi ucuz ve çirkin vuruşlarla vurmak, Türkiye’nin başarılarını görmezlikten gelmek ve vefaya karşı vefasızlık göstermekten başka birşey değildir.
İslam aleminin bütünü yolsuzluklardan şikayetçidir. Biz de yolsuzlukların üzerine gitmeliyiz. Bunun kanuni yoları da vardır. Ancak tecessüs ve tahassüs gibi Kuranın yasakladığı metodlarla suçluyu aramak veya teşhir etmek erdemlilik değildir. İstikrarımızı bozan bu teşebbüslerin zararı sayılamıyacak kadar çoktur. Muşahhas delilleri doğru metodlarla ilgililere iletmek hepimizin boyun borcu olduğunu açıkça ifade ederken Türkiye'yi dış basına teşhir edecek kadar çirkin aşırılığa gitmenin doğru olmadığını da vurgulamak isterim.
Türkiye önce Yüce Allah'ın yardım ve inayeti sonra Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğanın gayret ve duruşu ile kalkınıyor, şahlanıyor. İnşaallah Başbakanımızın bu cesur ve samimi duruşu İslam Ümmetinin başını da yüceltecektir. Ümmet bunu dört gözle beklemektedir. Yeter ki iman ve amelimiz ile samimi olalım. Başbakanımıza da kendi adıma ve görüştüklerim adına sıhhat ve samimiyetin devamını diliyorum. Allah'a emanet olunuz.
Sitemizdeki yazı , resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.
Görsel Tasarım ve Yazılım :
Genç Online Türkiye'nin En iyi 1
oyunlar1 sitesi