2015 genel seçimleri noktalandı. Bütün siyasi partiler bu seçim sonuçlarından kendilerine ders çıkaracakları muhakkaktır. Biz de bir vatandaş olarak bazı tesbitlerde bulunmamızı en tabii hakkımız olduğuna inanıyoruz.

1-Bu seçimlerde milli kimlikler, ideolojik fikirler yanında yeni kavramlar ortaya çıkmış ve diğerleri gibi aktifleşmiştir.  Bu yeni kavramların adı " Parelel din,devlet ve siyaset "tir.

  Bu kavramlardan ilk ikisi hepimizce bilinmektedir. Yani "Türk olduğu için üstündür dolayısıyla onu tercih edeceğim". Öbür taraftan "Kürt olduğu için üstündür elbette onu tercih edeceğim" şeklindeki kavram veya yaklaşım tarzıdır. Bu seçimlerde bu saiki ile hareket edildiği inkar edilemez. Halbuki erdemliler gerekçe ne olursa olsun ırki yaklaşımdan ziyade "Bana kim hizmet etti?" Sorusunu sorarak bir tercihte bulunmaları gerekirdi. Şunu iyi bilelim ki;Irka dayalı tercihler ilerledikçe ümmet bilincinin zayıflaması kaçınılmaz olur. Bu durumda da bölünmeler, kargaşalar ve Allah korusun yıkımlar beklenebilir. Bu oyunu bozmak hepimizin boyun borcudur.

2-  İdeolojik yaklaşımlara gelince şunu söyleyebiliriz. Cumhuriyetin kuruluşundan beri Türkiye Cumhuriyeti devlet siyasetine hakim bir ideoloji vardır. Bu fikir yapısı hep ötekileştiren olmuştur.Aslında ırka dayalı milliyetçiliği doğuran da bu ideolojidir. Bu seçimlerde de bahis konusu olan bu kokuşmuş fikir yapısından vazgeçmeyenler tercihlerini hizmetten yana yapmadıkları açıkça ortaya çıkmıştır.

3- "Parelel din,devlet ve siyaset" anlayış ve kavramlarına gelice şunu söyleyebiliriz. Bu kavramların mucidi maalesef oldukça zeki ve inatçı bir hocadır. Bir zamanlar "Türk İslamı" adı altında ilk fitne fitilini ateşledi. Fakat dil sürçmesidir denilip ve fitne büyümesin diye üzerinde fazla durulmadı. Halbuki İslam dinini Allahın vermediği sıfatlarla nitelemek oldukça tehlikeli ve cesur! bir girişimdi. Bu anlayıştan vazgeçmesi için hocaya Allah hidayet versin diye dua ettik.

  Hoca burada durmadı. Devleti daha iyi idare etmek için daha iyi yetişmiş kadrolara ihtiyaç var noktasından hareket ederek imamlarına gereken talimatı verdi. Kanaatimizce bu talimat çok isabetliydi. Ancak hedefe varmak için girilmemesi gereken yollar meşru kılındı. Bu da oldukça tehlikeli bir girişimdi. Zira devlet ricali siyasi otoriteye karşı sorumlu ve kanunlara göre hareket etmeleri gerekirdi. Devlet ricalinin hocanın bölge imamlarına karşı sorumlu olması parelel devlet anlayışını doğurdu ki; bu da devlet otoritesinin çatlamasına sebebiyet vermiştir. Halbuki hocalar bölücü değil birleştirici olmak zorundadırlar. Bu seçimde böyle bir anlayışın çirkinliği müşahede edilmiştir.

  Parelel siyasete gelince de şunu söyleyebiliriz. Bahis konusu olan hoca kırk senedir siyasetten uzak, talebe hizmetine aşık, sahabe hayatına meftun olduğunu her vesile ile ilan ediyordu. Bunu tasvip etmemek elbette erdemlilik olamazdı. Ama samimi müslümanların sırtında yükselen bu kırk senelik büyüme üzülerek ifade edeyim ki müslümanlara tepki olarak dönmüştür. Hoca ve fedaileri ölçüyü kaçırdılar. Bu seçimde ev ev dolaşarak siyaset yaptılar.Basın ve yayınları müslümanları hedef aldı. İmamları ve onlara gönül verenler siyasi birer elaman gibi sinsice çalıştılar. Aile fertleri arasında ikilik soktular... Ülkemizin Cumhurbaşkanına firavun diyecek kadar erdemden uzaklaştılar.Bunun hesabını nasıl verecekler?

  Bu hoca kendisini Mescidi Nebevi direklerine bağlayarak tevbe etmeli. Aksi takdirde yaktığı fitne ateşi devam ederse; imamları ve onun müntesipleri başta olmak üzere müslümanların ödeyeceği bedel çok ağır olacaktır.

  Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başkanımızdan istirhamımız bu fitnenin söndürülmesi için yeni tedbirlerin gözden geçirilmesidir. Yüce Allah bu ümmete hayırlı kapılar açsın.Amin.