Ankara, İzmir ve Diyarbakır barolarının; Diyanet İşleri Başkanlığı makamına ve bugün onu temsil eden muhterem hocamız Prof.Dr. Ali Erbaş hocamıza yönelik bildirilerini okudum. Gelen tepkileri de okudum ve dinledim. Müslümanım diyen herkesin göstermesi gereken bu tepkileri gösterenleri şükranla, minnetle anıyorum. Ben de adı geçen barolarda bildiriye imza atanların fikirlerini lanetle anıyorum. Bu da bir özgürlük değil mi ne dersiniz?
Ben işin en önemli olan tarafına dikkatinizi çekmek istiyorum. Aslında bildirinin ötesinde bir iman-küfür mücadelesi vardır. Bilmem farkında mıyız?
Bildiriyi imzalayan ve o görüşte olanlar:"biz ilahi iradeyi tanımıyoruz. Hür ve özgür yaşamak istiyoruz. Bize göre haram helal yoktur. Ölçümüz yalnız modernitedir, çağdaşlıktır. Ne Kur’an bizi bağlar ne de hadis!" Deseler, biz de aşağıdaki ayetle onlara cevap veririz.
Ve de ki: Hak, Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Biz, zalimlere öyle bir cehennem hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepe çevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) imdat dileyecek olsalar imdatlarına, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir kalma yeri! (Kehf-29)
Ancak iş burada bitmez.Zira inancımıza hakaret edenleri, yine inancımız gereği yaptıklarından medenice caydırmak zorundayız.
Yukarıdaki ayeti derin bir tefekkürle ele aldığımızda şu neticeleri çıkarıyoruz:
1- Allah’tan gelen her şey haktır,doğrudur,değiştirilmesi mümkün değildir. Çünkü O yaratandır. Her şeyi hem de en iyi bilendir. Herkes ve her şey ona muhtaçtır. O hiçbir şeye muhtaç değildir.
2-Ayeti kerime Allah’tan gelen her emir, yasak ve diğer bilgilerin insanlara tebliğ edilmesini emrediyor.
3- Ayet, Allah’tan gelen her tebliğe iman etme ve etmeme konusunda insanları serbest iradeleriyle baş başa bırakıyor.
4- Ayet Allah’ın yüceliğini ve Onun verdiği nimetleri inkar edenleri ebedi hayatta verilecek büyük bir ceza ile uyarıyor.
Gelelim bildiriye imza atanların haline:
1- Bildiri taraftarları, Yüce Allah’ın tebliğini emrettiği bir konunun başkasına tebliğ edilmesine karşı gelmişlerdir. Bu peygamber görevinin her müslüman için bir görev olduğunu kabullenmemişlerdir. Ali Erbaş şahsında bütün müslümanların bu tabii haklarını çiğnemişlerdir.
2- Başkan Ali Erbaş Allah’ın açık hükmünü bildirmiştir. Bildiriye imza atanlar bu hükmü küçümsemiş hatta daha ileri giderek hakaret etmişlerdir. Dolayısıyla İslama inanmış biz müslümanlara hakaret ettiklerini imzalarıyla ikrar etmişlerdir.
3- Avukatlık mesleğinin hakkı müdafaa olması gereken tarafını ihlal ederek Allah’ın lanetlediği, haram kıldığı zina ve eşcinsellik gibi yüz kızartıcı bir suçun müdafiliğini yapmışlardır?
“Haydi siz dünya hayatında onlara taraf çıkıp savundunuz, ya kıyamet günü Allah´a karşı onları kim savunacak yahut onlara kim vekil olacak?” Nisa 109.
Şüphesiz bu avukatların günah işleme özgürlüğüne sahip olduklarını kabul ediyoruz. Çünkü cennet veya cehennemi tercih etmek bir iman ve amel meselesidir. Dileyen dilediğine talip çıkar. Ancak yüce dinimizin kurallarına hakaret etmek ve onun müntesiplerini aşağılamak hiç kimsenin hakkı değildir.
Bana öyle geliyor ki; mesele özgürlük meselesini aşarak iman küfür mücadelesine gelmiştir.
Mesele Ali Erbaş meselesi hiç değildir. Mesele Kur’anı Kerim’in hükümlerini kabul etme ve etmeme meselesidir. Bu konuda dikkatli olmamız gerekir. Müslümanlar bu güne kadar ‘laiklik’ adı altında çok dövüldüler,hakarete maruz bırakıldılar, inançlarının gereklerini kendilerine yasak ettiler. Herhalde yapılan bu zulümlerden çok ders çıkardık. Bu tip avukatların derslerine boyun eğecek değiliz.
Elimizde Rabbimizin yüce kitabı varken, medeniyeti başka yerde arama medeniyetsizliğine tevessül etmek bir müslümanın işi olamaz. Bildiriye imza atan ve onların görüşlerini savunanlara duyurulur. Her şeye rağmen herkese hidayeti temenni etmek görevimiz, takdir Yüce Allah’ındır. Allah’a emanet olunuz.
