Bugün; 14 Mayıs 2024, Salı
Sıtkı YONCA
Metni küçült
Sıtkı YONCA
Yazar
Ağlayamayan da Ağlayamadığına...
Tarih : 2023.02.11  11:52:31

            Çoook eskilerde bir türkü vardı; bilenler hatırlayacaktır. Geceler yârim oldu, ağlamak kârım oldu diye başlayan. Geceden sevgili mi olurmuş demeyin. Burada ki gece, insanın iç dünyasında umudun, sevincin, ışığın, tutkunun kısaca hayatı özetleyen gündüzün, kaybolduğunu ifade eden karanlığın rengidir bildiğiniz gibi. Derdiniz varsa, yaranız  derinse karamsarlık, kader gibi başınızı bağlamışsa, gecelerden başka dostumuz olmayacağını biliyoruz öyle değil mi? Ama türkü ikinci dörtlükte ‘’bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime’’ çığlığına rağmen ağlamak diye bir çıkış yolumuz olduğunu göstermiyor mu bize? Üstelik de zarardan kâra giden bir yol.

            Kucağına aldığı ölmüş bebesinin üstüne, yağmur gibi gözyaşını boşaltan depremzede annenin çaresizliğiyle, bu türkü arasında bir bağlantı kurdum nedense. Bu anne de, gece karanlığına gömülmüş ruhunu göz yaşıyla süslerken, hiç gelmeyecek gibi düşündüğü sabahı bekliyordu. Şair belki başka bir bayram sabahında sevgilisine kavuşacaktı ama bu annenin sabahı ne zamandı acaba? Bu derin yarayı gözyaşı ne zaman ve nasıl kapatacaktı ?  Altından kayan toprağın sarsıntısından daha şiddetli ruh depremini ,sadece gözyaşıyla bütün anlamları bile anlamsız kılarak anlatan bu  annenin, böyle özel kâr getiren bir dostu vardı. Ne kadar kâr edeceğini bizim gibi o da bilmiyor; ama kâr edeceği kesindi.

            Çünkü ağlamak tersinden bir aşktır bizim düşünce dünyamızda. Şefkati, merhameti, paylaşımı, umudu, inancı, arzuyu, isteği içine alan ve hepsini kuşatan bir aşk; kısaca Mevlana’dan aşırma deyimle söylersek ağlamak ‘’inci denizine dalmaktır.’’ Zaten ters çevirmeden ağlamanın, acıdan değil sevgiden kaynaklandığını anlayamaz insan. Örnek verdiğimiz anneyi ağlatan, yavrusuna beslediği (o uğrunda ölünesi) sevgiyi kaybetme duygusundan başka bir şey midir?

            Bir zamanlar, komşusunu gözyaşıyla teselli ederek yakınının ölümünü unutturan yüreklerimiz  vardı bizim. Bir yetim gördüğü zaman ‘’mevla titrer üstüne’’ diyerek onu incitmiş olmanın sancısıyla travma geçiren gönül sahiplerimiz vardı bizim. Cenaze evlerinde ağlayan öksüzlere ağıt yakan anneleri vardı bu toplumun. Kendi yazdığı roman kahramanı ölünce ‘’insanların kaderini değiştiremem ki’’ diye ağlayan Balzac gibi, kendi anlattığı masal kahramanının ölümüne ağlayacak kadar incelmiş vicdanlarımız vardı bizim. Birkaç dinleyicisi de olan dedenin, dramatik bir hikaye okurken cebinden mendilini çıkarıp gözyaşını sildiğine şahitlerimiz vardı bizim? Unutmuş olamazsınız diyecektim ama depremden siyasi rant çıkarmaya çalışanları gördükçe yanılmış olmanın üzüntüsü kapladı yüreğimi. Halbuki İslam, gözyaşını rahmet diye karşılar. Kur’an’ın Peygamberimizi(S.A.V.)karşıladığı gibi. İslam’dan haberi yok tamam da, bari insan olmanın sırlarından birisi belki de en önemlisi göz yaşı dökebilmeyi öğrenmektir.

            Yukarıdaki anne, kıyamet sahnesi meydanda çocuğunu arayan baba ve kurtardığı bir depremzedenin karşısında diz çöküp ağlayan özel harekat polisiyle ağlayabiliyorsan seni kutluyorum. Ağlayamayan da ağlayamadığına ağlasın. Selamlar.

 

Bu makale toplam 358 defa okunmuştur
Makaleyi Paylaş :
Yazarın Diğer Yazıları
Yazarın Tüm Yazıları

YAZARLAR
HAVA DURUMU

NAMAZ VAKİTLERİ


EN ÇOK OKUNANLAR
FACEBOOK
ANKET
Yeni Arayüzümüzü Beğendiniz mi ?
Evet
Hayır
  
FOTO GALERİ
VİDEOLAR
Copyright © Doğruses - Konya haberleri   |
|
Sitemizdeki yazı , resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.
Görsel Tasarım ve Yazılım : Genç Online Türkiye'nin En iyi 1 oyunlar1 sitesi