Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy “tek dşi kalmış canavar” demişti medeniyete ve medeniyeti kuran batılılara. Sanırım implant çıktıktan sonra bu canavar dişlerini tamamlamış ve sadece biz Müslümanları ya da Türkleri değil bütün insanlığın bedeninden tutun da bütün değerlerine kadar neyi var neyi yok yiyip bitirir bir hale gelmiş. İşte Gazze’de, bütün dünyanın gözü önünde insanlık onurunu ayaklar altına alan bir trajedi oynanıyor. Sadece maruz kalanların değil, duyanların, görenlerin, hatta zulmedenlerin bile kaybettiği bir oyun sergileniyor.
Hastanelerin, ambulansların, evlerin, sokakların, çocukların, kadınların, ihtiyarların, engellilerin ve aklınıza gelebilecek her şeyin, herkesin, her yerin bombalandığı insanlık dışı eylemin yaşandığı bir yerin adı: Gazze. Savaşın da bir namusu olur değil mi? Hayır! Burada ne savaş var ne de namus. Adalet, ahlak veya yüksek değerde herhangi bir şey yok. İnsanlığın iflas ettiği, yeryüzünü dizayn edenlerin adaletinin yalan olduğu, ahlaklarının aslında hiç olmadı gün gibi ortaya çıkmıştır Gazze’de. Evet, savaş da yok orada; zira bu yaşananlara savaş demek mümkün değil. Savaşın iki cephesi olur. İki ordu olur savaşta. Oysa burada bir tarafta her türlü silah ve mühimmat mevcutken diğer tarafta sadece bedenler var. Savaşta bırakın hastane bombalamayı, yaralı çadırı bile vurulmaz. Bu insanlığın yazılı olmayan kurallarındandır.
Bütün bu anlattıklarımız orada yaşanırken, yeterli olmasa da dünyanın her yerinden itirazlar yükselirken; hatta İsrail’in kendi vatandaşlarının içinden bile bu katliama tepkiler gelirken hala yaşanıyor olması ve medeni devletlerin! Seyirci kalması devam ediyor olması, bizi nereye götürüyor? Geldiğimiz noktada ne yapmamız gerekiyor? Onların bir şey yapmayacağı ortada değil mi? Bizim, yani Müslümanların duruşu, kararı, eylemi ne olacak? Bu sorular acil cevap bekliyor.
Her gün içimizden birileri eksiliyor. Her gün dünya yolculuğunu tamamlayanlar toprağa giriyor. Sahi orada nasıl bir soru geliyor giden kardeşlerimize bu konuda? Yarın, öbür gün biz de ömrümüzü bitirip oraya vardığımızda, bize sorulmayacak mı o soru? Her şey biz yaşarken oluyor. Gözümüzün önünde çoluk çocuk, kadın kız, hasta sağ orantısız bir gücün altında eziliyor. Canlarına, mallarına, ırzlarına, onurlarına saldırılıyor. Çocuklar kaybediliyor, organları alınıyor, mezarlıklardaki ölüler dahi çıkarılıp iş makineleriyle eziliyor. Hadi onlar insanlık duvarını aşmışlar, ahlak nikabını yırtmışlar, adalet terazisini parçalamışlar. Ya biz, bunları böyle eli kolu bağlı seyrederken, biz neyimizi kaybettik? Beş yüz yıl, Bin yıl, iki bin yıl geriye gidin bir bakın biz böyle miydik? O gün olup da bugün olmayan ne?
Hayır, Türkiye sadece Türkiye’den ibaret değil. Hayır, Türkiye sadece Türklerden de ibaret değil. Geriye baktığımız zaman, biz hep mazlumun yanında olmuşuz; haksızlığın karşına dikilmişiz. Tatlı canlarımızı alıp evimizin kapısından içeri girip, yanımızdaki yöremizdeki komşularımızın dertlerinden asla kaçmamışız. Peki bugün ne oldu da bize, bunca kötülüğün yaşandığı dünyada sus pus oturuyoruz? O gün de kötülük vardı. Ama bugün kötülük büyüdü, genişledi ve kıtalar aştı. Âmâ iyiliğin tarafında yer alan bizler onu bu ölçüde büyütemedik ve bu çağın bataklığında onu yere düşürdük.
Ama hiçbir şey için geç değil. Yeter ki biz karar verelim.
Sitemizdeki yazı , resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.
Görsel Tasarım ve Yazılım :
Genç Online Türkiye'nin En iyi 1
oyunlar1 sitesi