Bugün; 19 Nisan 2024, Cuma
Kazım Öztürk
Metni küçült
Kazım Öztürk
ÖZTÜRKÇE
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın
Tarih : 2016.05.30  10:36:03

kazim_ozturk2016@mynet.com

Bilindiği özellikle son dönemlerde Tarihi geçmişe hapsetme çarpıklığı devrede olunca  insanlığın Tarihe bakış açısı değişmiş, bununla bağlantılı olarak Tarihin insanlığa sunduğu malzemeler büyük artış göstermiştir. Burada dikkati çeken en önemli husus, İşgal ve Fetih konusudur. Bu mesele genelde “Neden yabancıların yaptığı işgal oluyor da bizimki fetih oluyor?’’ çerçevesi etrafında tartışılmaktadır. Gerçekte ise Fetih ile İşgal arasında sayısız fark vardır. Fetih, imkânlar dâhilinde insanlığın saadeti için atılan adımları simgelerken işgalde tam tersi bir durum söz konusudur ve bu iki zıt kavramın kasıtlı olarak aynı kefede incelenmesi ortaya çıkmaktadır.

İşgal ile fethi aynı kareye hapseden anlayış, genelde tarihi yozlaştıran, geçmişteki başarıları, zaferleri bilinçli olarak devre dışı bırakarak daha çok mimariyle, sanatla vb alanlarla ilgilenen; sade suya tirit kabilinden yaklaşımlardır! Temelinde “Osmanlı” düşmanlığı, geçmişe küfretme hastalığı vardır!

 Tarih şuurundan uzak olanlara göre, fetihler birer işgal sayılacak, hatta bununla da yetinilmeyerek işgaller için fetih ifadesi kullanılacaktır! Bu durumun dış destekli karalamalar gibi pek çok nedeni olmakla birlikte Empati’nin kaybolması, yani kendi bakış açısını kaybetmeden karşı tarafı anlamaya çalışmak yerine, artık karşı tarafın yerine geçip kendisinde kusur arama hevesi de adı geçen tavırda önemli rol oynamaktadır.

Fetihte hoşgörü, işgalde ise zorbalık vardır. Fetihlerde, özellikle İslami fetihlerde “yaşatma ideali” vardır. Mal ve Can hukukuna, Din ve Düşünce özgürlüğüne azamî derecede özen gösterildiği ortadadır.

İşgalde baskı, fetihte ikna vardır. Birinde ben kavgası verilirken, diğerinde biz şuuru vardır. Birisi madde temeline dayanırken diğerinde mana güzelliği kendini göstermektedir. Birisinin insani kaynağı nefis iken, diğeri akıl ve kalp açılımındadır. Birisi Batıl Medeniyet olarak adlandırılırken, diğeri Hak medeniyet ismiyle bütünleşmiştir. İşgal, Şeytanın dürtüklemesiyle gerçekleşmekte iken Fetih, Yaratıcının rızasını kazanmak için yapılmaktadır.

Kudüs’ün Hz. Ömer Tarafından fethi ile Haçlılar tarafından işgali arasındaki farkı ele alırsak, meseleyi daha net anlamış oluruz: Hz. Ömer 637’de Kudüs’ü fethedip burada Kutsal Mezara girdiğinde Namaz vakti gelmiş ve başrahip, namazını burada kılmasını istemiş, ancak Hz. Ömer bu öneriyi kibarca reddetmiştir. Burada Namaz kılması halinde bazı Müslümanların ileride burayı sahiplenebileceği, hatta kutsal mezarı yıkarak burada Cami yapabileceği gerekçesiyle namazını karşıda kılmış ve burada Hz. Ömer adına küçük bir Cami inşa edilmiştir. Hz. Ömer’in burada verdiği emannâme aslında Fetih-İşgal farkını çok iyi ortaya koymaktadır. 

Tahribata karşı yaşatma ideali, Osmanlı Devleti döneminde de devam etmiş ve Gaza-Cihad yoluyla İlâ-yı Kelimatullah gayesiyle fethedilen yerlerde “İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın!’’ felsefesi doğrultusunda hareket edilmiştir. Osmanlı’yı asırlar sonra aranır kılan etkenin başında; ‘İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın!’ ideali gelmektedir. Çünkü bu devlet, bir yeri fethettiğinde; yaşlı, kadın, çocuklar bir yana, yaş ağaçları, münzevi din adamlarını koruma altına almıştır. Hem de insan hakları, hürriyet, adalet, eşitlik gibi kavramların lügatlerde (Sözlük) adının geçmediği bir dönemde! 

İşgalde karşı tarafın değil malı, canı ve namusu da işgalcilerin tapulu malı olmuştur! Fetihte, yani Osmanlı Devleti’nin seferleri sırasında ise böyle bir gayrî insanilik yoktur. Hatta rivayete göre, İstanbul’un Fethi sırasında canı üzüm çeken bir asker bir bağdan üzüm aldıktan sonra parasını buraya iliştirmiş, sonradan bunu görüp şaşkınlığa düşen bağ sahibinin şaşkınlığı padişahın hareketiyle ikiye katlanmıştır. Çünkü olayı duyan Fatih, fetih ruhuna zeval gelmemesi için askerin tezkeresini eline verip bu kimseyi evine göndermiştir! 

İstanbul’un fethi sonrasında Galatalılara verilen 1453 tarihli emannâmede de aynı bakış açısı söz konusudur: 

“Ben ki emir-i azam Sultan Murat Bey’in oğlu Padişah-ı muazzam ve emir-i Âzam Mehmet Bey’im. Dünyayı ve kainatı yaratan namına büyük peygamberimiz Muhammed aleyhisselam namına, inanmakta olduğumuz Fatiha suresinin yedi ayeti namına, Allah’ın 124 bin peygamberi namına, büyük babamın ve babamın ruhuna, oğullarımın namına, kuşandığım kılıç aşkına yemin ederim ki.. Vaki olan istirham üzerine bugün hükümetimin idaresine tabi olan bütün memleketlerde olduğu gibi, Galata ahalisine kanunlarını ve serbestliklerini bırakıyorum. Her ne kadar Galata hisarları yıkılacak ise de ahalisi mallarını, evlerini, mağazalarını, bağlarını, değirmenlerini, gemi ve sandallarını, ticaretlerini, karılarını ve çocuklarını istedikleri gibi idare etmek üzere muhafaza edeceklerdir. Ticaret mallarını memleketimizin her yerinde satmaya izinlidirler. Denizde ve karada serbestçe seyahat edebileceklerdir. Hiçbir gümrüğe, hiçbir angaryaya tâbi olmayacaklardır. Ancak itaatim altında bulunan diğer memleketlerde olduğu gibi haraç vermekle mükellef olacaklardır….’’

563 Yıl önce İstanbul fethedildi, işgal değil! Fetihler ve Hicretler bitmez! Şeytan oldukça, fetih de olacak, hicret de!

Bu makale toplam 347 defa okunmuştur
Makaleyi Paylaş :
Yazarın Diğer Yazıları
Yazarın Tüm Yazıları

YAZARLAR
HAVA DURUMU

NAMAZ VAKİTLERİ


EN ÇOK OKUNANLAR
FACEBOOK
ANKET
Yeni Arayüzümüzü Beğendiniz mi ?
Evet
Hayır
  
FOTO GALERİ
VİDEOLAR
Copyright © Doğruses - Konya haberleri   |
|
Sitemizdeki yazı , resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.
Görsel Tasarım ve Yazılım : Genç Online Türkiye'nin En iyi 1 oyunlar1 sitesi