Bugün; 25 Nisan 2024, Perşembe
Kazım Öztürk
Metni küçült
Kazım Öztürk
ÖZTÜRKÇE
Mültecilere mi düşman olalım, mültecileri mülteci yapanlara mı?
Tarih : 2016.07.13  10:14:49

kazim_ozturk2016@mynet.com

II. Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa ülkeleri yabancı işgücü almaya başladı. 1950'lerde özel aracılarla bireysel girişimciler Avrupa'ya gitti. 1957'de Türkiye'den ilk stajyer kafile 10 kişiydi.
1960'larda ismen çağırma sistemiyle Avrupa'ya gidenler için ikili anlaşmalar yapıldı. Almanya İş ve İşçi Bulma Kurumu, Türkiye Cumhuriyeti Çalışma Bakanlığı ve Alman irtibat büroları vasıtasıyla ülkeler arasında anlaşmalarla işgücü hareketleri bir sisteme bağlandı. 31 Ekim 1961'de Almanya (bakınız: Anwerbeabkommen zwischen der Bundesrepublik Deutschland und der Türkei), 1964'de Avusturya, Belçika, Hollanda, 1965'de Fransa, 1967'de İsveç ile Türkiye arasında işgücü anlaşmaları imzalandı.

Türk işçileri konuk işçi (Gastarbeiter) sıfatıyla ve sadece erkekler kaydıyla alınıyordu. Dönüşüm ilkesine (rotation) göre işçiler bir yıl sonra ülkelerine döneceklerdi. Ama kimse dönmedi. İlk gidenler, birinci kuşak, heim'larda yani yurtlarda kaldı. Ağır, kimsenin çalışmadığı işlerde çalıştılar, aileler parçalandı.1966-67'deki krizde 70.000 işçi işten çıkarıldığında bunların çoğu yurda dönmedi, Hollanda ve Belçika'ya gitti.

1970'lerde işçiler, konukluktan kalıcılığa yöneldiler. Sosyal haklar elde ettiler, dernekleştiler. Ancak 1973 krizinde işçi alımları durduruldu, çalışanlar yurtlarına dönmeye özendirildi. 1973'de 100.000 işçi yurtdışına gitmişti, 1974'de bu 640 kişiye düştü. Sırada bekletilen 1 milyon kişi vardı. Ancak işçi göçü, turist pasaportuyla ve siyasi iltica talebiyle devam etti. Siyasi sığınmacılar 1976'da 800 civarındayken, 1980 askeri darbesinden sonra 57.913'e çıktı. Bunlara af çıkarıldı. Ailelerin getirilmesiyle, eş ve çocuklar hakkındaki özendirici yasalarla nüfus arttı. Oturma ve çalışma izni aldılar.

1980'lerde artık kalıcı olanlar, çalışma problemlerinden sonra kimlik ve dil, eğitim, uyum sorunlarıyla karşılaştılar. 1990'larda Berlin Duvarı'nın yıkılmasından sonra 1991'de Yabancılar Yasası Almanya'da kabul edildi. İşten çıkarmalar, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve şiddet artmaya başladı. Sosyal haklar yanında, siyasal haklar ve çifte vatandaşlık tartışılmaya başlandı. 23 Kasım 1992 tarihinde Mölln'de (Mordanschlag von Mölln) ve 29 Mayıs 1993 tarihinde Solingen'de (Solingen Faciası) bu gruba karşı ırkçı saldırları düzenlendi, bu olaylarda 8 kişi öldürüldü.

Avrupa'da yaşayan Türk vatandaşları, Avrupalılık kimliğiyle tam uyum sağlamış değiller. Zaten Avrupalılık tarifinde bir anlaşma sağlanamadı. Türk işçiler, Türk kimlikleriyle sürece katılıyorlar. Almanlar bu topluma, Paralellgesellschaft, yani paralel toplum diyor. Çokkültürlülük ve ulusötesi yurttaşlık kavramları medyada tartışılan konulardan. Genel olarak Avrupa'da yükselen İslam fobisi, Hristiyan Avrupa'da Türklerin istenmediğine dair inançlar oluşturuyor. Bir yandan köktencilik, bir yandan ırkçılık, bir yandan İslam düşmanlığı ile karşı karşıya kalan Avrupalı Türklerin birinci kuşağı yurt ile özdeş durumda. Avrupa'da yaşayan Türk vatandaşlarının sorunları sadece bütünleşme değil. Hala birçoğu dönecekmiş gibi çalışmakta, hala birçoğu kiracı. Birinci kuşak yaşlanmış ve yoksullaşmış. Yabancı dil ve eğitim sorunları, Avrupa'nın hem dini yaşayışına hem seküler yaşayışına uyumsuzluk devam ediyor. Birkaç kişi yerel siyasi kurumlara seçiliyor, hatta milletvekili olanlar bile var, ancak kütlesel olarak kültürel dışlanmışlık hakim.

Times gazetesi: "Erdoğan oylarını satın almak için 2.7 milyon Suriyeliye vatandaşlık öneriyor" başlığını attı.The Daily Telegraph gazetesi: "Türkiye’nin Suriyelilere vatandaşlık teklifi AB anlaşmasını tehlikeye atıyor" yorumunu yaptı. Times gazetesi haberinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "tabanını güçlendirmeye çalıştığını" ifade ederken şimdiye kadar biri Suriyeli genç piyanist, diğeri de başarılı bir üniversite öğrencisi olmak üzere yalnızca iki Suriyeliye vatandaşlık verildiğini hatırlatıyor. Times ayrıca, 20112de iç savaştan kaçıp Türkiye'ye göç eden Suriyelilerin, vatandaşlık için gerekli kesintisiz beş yıl ikamet etmiş olma koşulunu da yakında yerine getirmiş olacaklarına dikkat çekti.

"Suriyelilere vatandaşlık vermek, Türk halkı arasında da hoş karşılanmayabilir. Erdoğan'ın açıklamasından sonra 'Ülkemde Suriyeli istemiyorum' etiketi Twitter'da yükselmeye başladı. "Muhalifler, Erdoğan'ı Suriyelilere vatandaşlık dolayısıyla seçme hakkı vererek iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'ne destek kazandırma girişiminde bulunmakla suçluyor." İfadelerini kullanıyor!
Bu sözler, aynen içimizdeki muhaliflerin de dediklerine uyuyor! Veya içimizdekiler, İngiliz ağzıyla konuşuyor! O zaman şu soruyu sormamız lazım; “Mültecilere mi düşman olalım? Mültecileri mülteci yapanlara mı?” Her şeyin altından; İngiltere çıkıyor! Olaylara yaklaşırken, aklıselimi elden bırakmayalım.

Bu makale toplam 195 defa okunmuştur
Makaleyi Paylaş :
Yazarın Diğer Yazıları
Yazarın Tüm Yazıları

YAZARLAR
HAVA DURUMU

NAMAZ VAKİTLERİ


EN ÇOK OKUNANLAR
FACEBOOK
ANKET
Yeni Arayüzümüzü Beğendiniz mi ?
Evet
Hayır
  
FOTO GALERİ
VİDEOLAR
Copyright © Doğruses - Konya haberleri   |
|
Sitemizdeki yazı , resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.
Görsel Tasarım ve Yazılım : Genç Online Türkiye'nin En iyi 1 oyunlar1 sitesi