Bugün; 20 Nisan 2024, Cumartesi
Ömer Lütfi ERSÖZ
Metni küçült
Ömer Lütfi ERSÖZ
Fıtrata uygun yaşamak asli görevimizdir
Tarih : 2018.10.09  13:51:31

     İslâm; bütün hayatı kuşatan bir fıtrat dinidir. İslâm; insanlığın evrensel projesinin adıdır. İnsan, dine, Allah (c.c.)’a inanmaya yatkın, meyilli olarak dünyaya gelir. İnsanın özüne uygun olan din, İslâm’dır.

     Âyet-i Kerîmede: “(Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rûm Sûresi âyet:30)  buyrulmuştur. Hanîf; eğriliğe sapmaksızın dosdoğru yoldan, sıratı müstakimden giden demektir. Terim olarak; Hz. İbrahim peygamberin tevhîd, yani Allah’ı bir tanıyıp, eş koşmama anlamında kullanılmaktadır. Bir Allah’a inanan kimseye de hanîf denir. Âyet-i Kerîmede zikredilen fıtrat, Allah’ın insanları doğuştan, tek Allah inancına yatkın yarattığını ifade etmektedir.

     Buhari’nin Ebu Hüreyreden rivayet ettiği bir hadis-i şerife te, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.): “Her çocuk, İslâm fıtrat üzere ( temiz, günahsız ve tevhide meyilli ) doğar; sonra ana-babası onu (inançlarına göre) Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.” Buyurmuşlardır.

     Her çocuk doğuştan İslâm fıtratı üzere doğduğu için Allah (c.c.)’a inanmaya yatkındır. Tevhid inancına sahip olmak özelliği baskındır. İçindeki öz, cevher bunu gerektirmektedir. Hadis-i şeriften anladığımız hakikat şudur ki; anne-babanın, toplumun ve çevre şartlarının çocukluk çağındaki insanlara ne kadar çok tesir ettiğini açıkça göstermektedir. Evlâtlarımızın ilk çocukluk yıllarındaki berraklık, temizlik mutlaka korunmalıdır. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde, insanın fıtratındaki hakka ve hayra meyletme özelliği, iradesi, şuur altına itilerek, zamanla kaybolmaya yüz tutar. Bu hakikatleri bilerek evlâtlarımıza sahip çıkmalı, fıtratlarına uygun bir yaşamı hazırlamalıyız.

     İnsanlar hiçbir tebliğ ile muhatap olmasalar bile, akıllarını kullanarak Allah(c.c.)’ın varlığını, birliğini kavrayacak özellikte yaratılmıştır. Kur’an-ı Kerîm’de En’am Sûresinin 74-79.  âyetlerinde anlatılan Hz. İbrahim (a.s.)’ın kıssası, bu hususa en güzel örneklik teşkil etmektedir.

     Her insanın iç âleminde, müsbet ve menfi temayülleri bir arada bulunmaktadır. İmtihanın bir sonucu olarak nefs, şeytan kötülüklere yönlendirmek için yoğun uğraşı vermektedirler. Allah (c.c.)’ın rahmeti gazabını geçtiğinden ve her çocuk islâm fıtratı üzere doğmuş olmasının neticesi olarak hakka ve hayra daha fazla meyilli olmaktadır. Tevhid’i, hakkı, hakikati, iyiliği seçip kötülüğü terk edenler inanan ve inancının gereklerini yapanlar, Mü’minlerdir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) bir hadi-i şeriflerinde: “Kötülük yapmak seni üzüyorsa, artık sen Mü’minsin” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V.251-252) buyurmuşlardır.  İman kalpte tam olarak yerleştikten sonra, hiçbir baskı veya menfaat onun üzerine çıkamaz. İnanan gerçek bir Mü’min;  imanını muhafaza için her türlü bedeli ödemeyi göze alır. Gerçek bir Mü’min Allah (c.c.)’ tan başka kimsenin önünde eğilmez.

     İslâm fıtrat dini olduğu için, koyduğu kurallarda evrenseldir ve gönüllerde, vicdanlarda kabul görür. Kişi İslâm dışı başka dinlere, inançsızlıklara sahip olsa bile İslâm’ın koyduğu yasaları istememiş olmasına rağmen kabul etmek zorunda kalmaktadır. Mesela: İslâm’ın hukuk sistemi şeriata göre haksız yere bir insanı öldürene kısas uygulanır ve aynı şekilde öldürülür hükmü vardır. Bu hakikate karşı çıkanların bir yakını öldürüldüğü zaman durumu değişmekte, yargılanmasını bile beklemeden öldürmeye girişebilmektedirler. Yani fıtratına uygun bir davranış hemen kendini göstermektedir. Nikâhsız, gayri meşru bir hayat yaşayan zaniler, kendi yakınlarının, gayri meşru yaşama girişimlerine karşı çıkarlar. Çünkü böyle bir yaşantı, fıtrata aykırı olup ahlâksızlığın, iffet ve hayâ duygusundan yoksunluğun işaretidir. Başkasına reva görülebilir ancak bizim yakınlarımıza asla denilerek, yakınları koruma altına alınmakta, inanmadığı halde İslâmın görüşünü zorunlu olarak kabul etmektedir. Aslında altın kural şudur; kendine yapılmasını istemediğin şeyleri başkasına yapmayacaksın veya kendine yapılmasını istediğin şeyleri başkasına yapacaksın. Bu ve benzeri örnekleri çoğalmamız mümkündür. İslâm; faydalı ve güzel olan hiçbir şeyi haram kılmayıp, helâller ve mubahlar alanında olduğunu bildirmiştir. Meşru görünmeyenlerinde hepsi yasaklanmıştır. İslâm’ın normları evrenseldir. Ana hükümler zamanın değişmesi ile de kesinlikle değişmez. Mesela: Hırsızlık, yalan söylemek, iftira atmak, Zülüm, içki, kumar, adam öldürmek v.b. yasaklar, haramlar dün de kötü idi, bugünde kötü ve yarında kötü olmaya devam edecektir.

     Rabbimiz; İslâm’a göre gerçek anlamda hayat yaşamayı, sonucunda ahirette cennetiyle, cemali ile müşerref olan hakiki Mü’minlerden olmayı her birimize nasip eylesin. Sıhhat ve âfiyetler dilerim.

omerlutfiersoz@gmail.com

 

Bu makale toplam 243 defa okunmuştur
Makaleyi Paylaş :
Yazarın Diğer Yazıları
Yazarın Tüm Yazıları

YAZARLAR
HAVA DURUMU

NAMAZ VAKİTLERİ


EN ÇOK OKUNANLAR
FACEBOOK
ANKET
Yeni Arayüzümüzü Beğendiniz mi ?
Evet
Hayır
  
FOTO GALERİ
VİDEOLAR
Copyright © Doğruses - Konya haberleri   |
|
Sitemizdeki yazı , resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.
Görsel Tasarım ve Yazılım : Genç Online Türkiye'nin En iyi 1 oyunlar1 sitesi