Ne zaman ülkede bir huzur, bir rahatlık, bir gelişme sağlansa hemen birileri devreye girer, düğmeye basar ve arka arkaya bazı olaylar olmaya başlar.

Bu defa da öyle oldu.

Türkiye iç ve dış arenada çok olumlu gelişmeler yaşadı, yaşıyor.

İçerde uzun süredir bir huzur ortamı oluştu. Artık eski karışıklıklar, düzensizlikler yerini huzura, mutluluğa bıraktı.

Dışarda da hakeza oldukça etkili olduğumuz bir dönem yaşıyoruz. Suriye’de, Libya’da, Azerbaycan’da ağırlığımız tüm dünya tarafından görüldü.

Tam böylesine güzellikleri yaşarken birden bire bir şeyler oldu. Düğmeye basıldı. Ortalığı karıştırmak için bazı adımlar atılmaya başlandı.

İlk önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen güya Şeb-i Arus programında kadınlı erkekli karışık sema yapıldı. Türkçe Kur’an okundu. Bu bir süre kamuoyunu meşgul etti, tartışmalar yaşandı.

Bu konu beklenen etkiyi göstermemiş olacak ki aradan bir süre geçtikten sonra başka konular gündeme getirildi.

Başörtüsü konusu, darbe çığırtkanlığı, protestolar peş peşe gelmeye başladı.

CHP’li Fikri Sağlar; türbanlı bir hâkimin adaletinden şüphe duyduğunu, bununla mücadele edilmesi gerektiğini söyledi. Bununla da kalmadı laiklik karşıtı eylemlerin gittikçe arttığını belirtti.

Geçmiş dönemlerde özellikle 28 Şubat döneminde yaşanan ve Türkiye’yi uçurumun eşiğine getiren o ayrımcılıkların, o tartışmaların yeniden alevlenmesi isteniyor.

Aynı günlerde Sözcü gazetesi Ayasofya’nın Cami olarak açılmasını felâket olarak nitelendirdi. Ayasofya’nın Cami olarak açılması tüm dünya Müslümanlarını sevince boğarken, Sözcü gazetesinin felâket olarak gösterme densizliği olsa olsa İslâm düşmanlığı ile açıklanabilir.

Aynı günlerde İlker Başbuğ’un darbe çığırtkanlığı yapan sözleri kamuoyunu meşgul etmeye başladı.

Başbuğ; “Menderes seçim kararı açıklasa idi darbe olmazdı” diyerek darbeye meşruiyet kazandırmaya çalıştı. Seçim kararı açıklamadığı için Menderes’i suçlayan ve darbecilerin eline büyük bir koz vermeye çalışan İlker Başbuğ’un, yaşadıklarından ders çıkarmadığı ve ibret almadığı anlaşılıyor.

CHP’nin durmadan erken seçim istediği bir zaman diliminde bu sözlerin sarf edilmesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bir gönderme, hatta bir tehdit mi acaba diye insan düşünmeden edemiyor.

Bütün bunların üzerine bir gazeteci bozuntusu öyle sözler etti ki yenir yutulur gibi değil. “Bugün bir darbe yapılacak kabiliyet yok. O zaman Tayyip Erdoğan’ı yıkmak için neler olabilir? Bunun için çok büyük bir halk öfkesinin doğması lâzım. Çok büyük bir doğal afet, çok büyük bir felaket, ülkenin her tarafını yakan, yangınlar, depremler, çok can kaybına yol açacak sel felaketi veya Türkiye’nin bir askeri başarısızlık elde etmesi, askeri hezimet yaşamasıdır.”

Bu sözlere bakar mısınız? Öncelikle bir darbe istiyor ama darbe yapacak kabiliyet göremiyor. Darbe yapılacak kabiliyet olsa açıkça darbe istiyorum diyecek.

Darbeden ümidini kesince de Türkiye’nin felaketini istiyor. Çok büyük bir afet temenni ediyor. Bununla da kalmıyor, bir askeri başarısızlık, askeri hezimet olsun istiyor.

Askeri başarısızlık ne demek? Türkiye savaşa girsin de yenilsin, mağlup olsun demek.

Bu ne cüret, bu ne aymazlık. Bu sözler gafilliğin de ötesinde ihanet kokuyor. Bir kimse kendi ülkesi için bunları nasıl isteyebilir?

Bu sözler, Tayyip Erdoğan gitsin de ülke ne olursa olsun anlamı taşır. Ülke yansın, yıkılsın, bitsin ama yeter ki Tayyip Erdoğan gitsin anlamına gelir.

Olaylar bununla da bitmedi. Bu defa Boğaziçi Üniversitesine atanan Rektör bahane edilerek karışıklık çıkarıldı. Protestolar başlatıldı. Olaylara karışanların çoğunlukla DHKP-C’ li terör grupları olduğu belirlendi. 

Rektör ataması bahanesiyle yeni bir gezi olayları başlatılmak isteniyor. Ülkede yeniden karışıklıklar olsun, düzensizlikler yaşansın, huzur bozulsun isteniyor.

Şayet istenen iktidar değişikliği ise bunun yolu belli. Çalışırsın, halka kendini sevdirirsin ve seçimlerde iktidar olacak kadar oyu alırsın.

Bunun dışında bütün yollar gayri meşrudur. Halk iradesine müdahaledir.

Dış güçlerin planları ve içerdeki uzantılarının eliyle gerçekleştirilmeye çalışılan bütün bu oyunlar elbette tutmayacaktır. Milletimiz uyanmış, bu tür tezgâhları bozacak kabiliyete ulaşmıştır.

Hele hele bu millet 15 Temmuz gibi bir darbe teşebbüsünü yok etmiş ise bundan sonra bu millete hiçbir plan sökmez. Bu böyle biline… Yazımı yeni yazdığım şiirimle tamamlıyorum.

TÜRKİYE DÜŞMANLARI

Vatan hainleri sahnede yine,

Ülke düşmanları durmak bilmiyor,

Savrulsun isterler nice hazine,

Ülke düşmanları durmak bilmiyor.

Yurdumdaki huzur rahatsız etti,

Karanlık güçlerden emirler gitti,

Kışkırtma, kargaşa kararı netti,

Ülke düşmanları durmak bilmiyor.

Başörtüsü tekrar gündeme geldi,

Ayırım; rahatı, huzuru deldi,

Kardeşi kardeşe düşüren eldi,

Ülke düşmanları durmak bilmiyor.

Eski sıkıntılar gelsin diyorlar,

Türkiye yoluna engel koyarlar,

Dış güçlerden gelen emre uyarlar,

Ülke düşmanları durmak bilmiyor.

Camiden, namazdan rahatsız olur,

Ezan okununca durmadan ulur,

Arkadan hep hain sesi duyulur,

Ülke düşmanları durmak bilmiyor.

Ayasofya cami olur kudurur,

Her an her fırsatta İslâm’a vurur,

Vicdan, insaf, ahlâk ne varsa kurur,

Ülke düşmanları durmak bilmiyor.

Darbelerden medet bekleyenler var,

Geçti darbe devri, bilmez ki barbar,

Bekler ki bozulsun tüm ölçü, ayar,

Ülke düşmanları durmak bilmiyor.

Sevinir Türkiye felâket görse,

Dış güçler yurdumda hep hüküm sürse,

Herkes birbirini vursa öldürse,

Ülke düşmanları durmak bilmiyor.

Askeri hezimet bekliyor hain,

Yeni ihanetler ekliyor hain,

Millete fitneler yüklüyor hain,

Ülke düşmanları durmak bilmiyor.

Bölmek, karıştırmak ondaki hüner,

Huzur varsa hırstan deliye döner,

Bu öfke, kin, garaz ne zaman diner?

Ülke düşmanları durmak bilmiyor.

Yeni darbe için fırsat gözlerler,

Gezi olayını daim özlerler,

Din, vatan karşıtı bir yol izlerler,

Ülke düşmanları durmak bilmiyor.

Eski Türkiye yok, hainler bilmez,

Millet oyunlara bir daha gelmez,

Ne yapsalar boştur, o ortam olmaz,

Ülke düşmanları durmak bilmiyor,

İnşallah onlara fırsat kalmıyor.

Salih Sedat Ersöz