Bugün; 26 Nisan 2024, Cuma
Salih Sedat ERSÖZ
Metni küçült
Salih Sedat ERSÖZ
PROF. DR. NECMEDDİN ERBAKAN (1)
Tarih : 2021.03.02  22:56:32

1-Soyu, doğumu, çocukluğu

1800’lü yılların sonlarına doğru Adana’nın Kozan ve Saimbeyli bölgesinde hüküm süren Kozanoğulları Beyliğinin son beylerinden olan Hüseyin Bey İstanbul’a göç eder. Hüseyin beyin lakabının NAZIR olması ailenin ERBAKAN soyadını almasına sebep olur. Çocuklarından Mehmet Sabri (1872 Haçin),  İstanbul’da Şer’i Hukuk Fakültesi olan Medresetül Kudat’ta Hukuk tahsili görür. Hâkimlik mesleğini seçer.

Hâkim Mehmet Sabri bey, çeşitli illerde ceza mahkemeleri reisi olarak görev yapar. Erzurum’da görev yaparken, Sabire hanım ile evlenir. Bu evlilikten Nizamettin ve Selahattin isimli iki oğlu olur. Erzurum’da görev yaparken Şeyh Said ile tanışır, dost olurlar. Şeyh Said Nakşibendi postnişini, Mehmet Sabri bey de Nakşibendi müntesibiydi. Birinci Dünya savaşının olduğu yıllarda Erzurum’dan, Tekirdağ’a oradan da Sinop’a tayin olur. Giderken yolda Sabire hanım hastalanır ve vefat eder. Mehmet Sabri bey Sinop’ta görev yaptığı sırada, Sinop’un tanınmış ailelerinden olan ve Şeyh Şamil’in komutanlarından Seyyid Bilal efendinin torunu Kamer hanımla evlenir.  Osmanlının son zamanlarında en iyi tahsil ve terbiye görmüş bu iki insanın izdivacından Sinop’ta bir oğulları olur. Adını dinin yıldızı anlamına gelen Necmeddin koyarlar. Daha sonra bir çok ilde görev yapan Mehmet Sabri beyin sırasıyla Kemalettin, Atıfet ve Akgün adını verdikleri evlatları dünyaya gelir. Böylece Mehmet Sabri beyin beş oğlan bir kız olmak üzere toplam altı çocuğu olmuştur. Bunlardan Necmeddin’in doğum tarihi 29 Ekim 1926’dır.

Mehmet Sabri bey: Mehmet Sabri bey, köklü bir aile geleneğine ve iyi bir eğitime sahip olduğu için çocuklarına ilk terbiye ve eğitimi evde kendisi verir. Zaten tek parti döneminin din karşıtı uygulamalarından dolayı çocukların dışarıda dini eğitim alması kolay değildi. Yeni oluşan devlet din öğrenimini yasaklamıştı ve  yasağa uymayanlar ağır cezalar alıyordu. Ağır ceza hâkimi olan Mehmet Sabri bey de bu yasağa uyacak ama çocuklarının özel olarak dini bilgilerini de almalarını sağlayacaktır. Çocuklarını evde zorlayarak bir disiplin içinde değil de yönlendirme yoluyla kendilerinin dini bilince ulaşmalarına gayret etmiştir.  Mesela bir duayı onlara öğretmek için zorlamak yerine kendisi sesli bir şekilde okuyarak onların da bu duayı öğrenmelerini temin etmeye çalışmıştır. Veya okumalarını istediği bir kitabı en dikkat çekici bir yere koyarak, kitaptan ve içeriğinden çocuklarına bahsetmiş ve dikkatlerini kitaba çekme metodunu uygulamıştır. Çocuklarının yanlışlarını onlara kızmadan, ikna yoluyla ve sabırla bekleyerek gidermeye çalışırdı. Çocuklar babalarını “lisan değil hal ile tepkisini yapardı” diye anlatırlardı.

Mehmet Sabri bey, 1872 yılında Haçin’de (Saimbeyli) dünyaya gelir. Kemalettin Erbakan’ın verdiği bilgiye göre, 1920’de babası ve kardeşi ile yakın akrabaları, Ermeniler tarafından yapılan Haçin katliamında yakılarak öldürülür. (Necmeddin Erbakan’ın dedesi ve amcası) Bu katliamda toplam 232 kişi Camiye doldurularak yakılarak öldürülmüştür.

Necmeddin daha bir yaşını doldurmamıştı ki babasının tayini Afyon’a çıktı. Afyon’da onu etkileyen kişilerin başında Yörükzade Ahmet Fevzi isminde bir Nakşibendi şeyhi geliyordu. Bu zat Bolvadin’de Hasip hoca medresesinin başındaydı. Bu medrese Medres-i Hasaniye olarak bilinir ve Gümüşhanevi tekkesinin önemli bir merkezidir. Mehmet Sabri bey fırsat buldukça Bolvadin’e giderek onu ziyaret eder, bu zatın vaazlarına katılırdı.  Yörükzade Ahmet Fevzi efendi, Mehmet Sabri beyin evine iadei ziyaret için geldiği bir gün Nizamettin ve Selahattin’in başını okşar ve kucağına aldığı Necmeddin bebeğe de “Maşallah, çabuk büyü de derse yetiş, Ya Rabbi İslâm’a, Kur’an’a hizmetkâr eyle” diye dua eder. Daha bebekken Yörükzade’den dua alan Necmeddin Üniversite yıllarında kendisini ziyaret etmeyi sürdürecektir.   

Ailenin yeni görev yeri Kayseri’dir. Burada Kemalettin dünyaya gelir, Kayseri Laleli Camii avlusu Necmeddin’in ilk İslâmi eğitim merkezi ve ilk oyun alanıydı. Namaz vakitlerinde yüzü okşanır, cebine harçlık konurdu. Abileriyle birlikte abdest alır, en son safta namaza dururdu. Bu çocukların namazda gösterdikleri adap, cemaatin takdirini kazanmıştı. Ezan okunurken hep birden ellerini açarlar, dua ederlerdi. Cemaatin en itibarlı kişileri bu çocuklar olmuştu. Bunun için Cami avlusunda oynamayı da hak ediyorlardı. Kimse onlara ses çıkartmazdı. Necmeddin ilkokula Kayseri’de başladı.  

Babası Mehmet Sabri bey daha önce, İstiklal Mahkemelerinde görevlendirilmeyi kabul etmediği için üzerinde çok büyük baskı vardı. Önce sakalını kesmesi için emir geldi. İstifa etmeyi düşündü ama eşi bu kararından vazgeçirdi. Bu defa Yargıtay’a göreve çağrıldı. Eşi Kamer hanıma, “Ben Şeriattan ve hukuktan ayrılamam, Ankara’ya gidersem halim nice olur, Allah’a nasıl hesap veririm” diye içini döktüğünü çocukları da dinliyordu. Birkaç gün sonra eve gelir gelmez “hanım Yargıtay’a gitmemek için Trabzon’a tayinimi istedim. Bize yine yol göründü” dedi. Ankara’da bulunan arkadaşlarıyla yaptığı görüşmeler sonunda tayinini kendi isteğiyle Trabzon’a çıkartmıştı.

Aile Trabzon’da Pertev Paşa konağına oturur. Konağın geniş bir bahçesi vardır. Çocuklar Kayseri’de Cami avlusunda oynadıkları oyunları burada konağın bahçesinde oynarlar.

Necmeddin çocuk yaşında iken zekâsının zirvesindedir ve kendine has özel oyunlar keşfetmektedir. Oyunların kuralını kendi koyar ve asla kaybetmez. Konağın bahçesinde kardeşleri ve memur çocukları ile beraber mesela devletçilik oyunu oynarlar, devlet başkanı kendisi olurdu. Başkasının devlet başkanlığını kabul etmezdi. Veya asker oyunu oynarlar kendisi komutan olurdu. Ayrıca “hep al - hep koy” adını verdiği bir oyun icat etmişti. Oyunda kullandıkları paraların üzerinde mürekkeple rakamlar yazılı idi. Bu parayı gerçek parayla satıyordu. Oyuna dâhil olmak için bu paradan almak şarttı. Erbakan bu oyunu daha sonra şöyle anlatacaktı: “Hiç unutmam. Çocuklar oyunlarımıza çok tutkun oldukları için devletin parasını verip, bizim paramızı alırlardı. Bizim paramız devletin parasından kıymetliydi. Çünkü oyunun zevkinden dolayı illa paramızı alırlar, oyuna dâhil olurlardı.”

Mehmet Sabri bey ağırbaşlı bir ceza reisiydi. Namazında niyazındaydı. Hiç kötü alışkanlığı yoktu. Evinden işe, işten evine gider akşamları arkadaş toplantılarına falan gitmezdi. İyi derecede Fransızca bilirdi. Çok sabırlıydı. İnsanları uzun uzun dinler, sonra diyeceğini sakin sakin anlatırdı. Hiç kimseden hiçbir hediye kabul etmezdi. Bir gün eve bırakılan bir kuzuyu geri gönderirken eşine şöyle demişti: “-Çocuklar kuzuyu çok sevdi ancak bunun karşılığında benden bir şey isterlerse ya da dava ile ilgili bir talepte bulunurlarsa ben ne yaparım?” 

Dindardı ama dindar olmanın söz de kalmaması gerektiğini, günlük yaşamda bu halin gösterilmesi gerektiğini düşünür, öyle yaşar ve çocuklarını da öyle yetiştirirdi.

 Mehmet Sabri bey, Trabzon’da da Gümüşhane tekkesinin şeyhi Abdurrahman Beşikci efendiye yakınlık duyar ve Necmeddin’i onun eğitimine teslim eder. Necmeddin hem ailesinden hem de bazı hoca efendilerden aldığı eğitimle çocuk yaştan itibaren dini vecibelerini yerine getirmeye başlar.  Abdurrahman Beşikci hoca, Mustafa Fevzi Efendi’den icazet almıştır. Necmeddin Erbakan bir sohbetinde, “babam beni 9 yaşında iken Şeyh Abdurrahman Efendi’ye emanet etti. İlk derslerimizi ondan aldık” diyecekti.  

Mehmet Sabri bey, 1937 yılında emekli olur, çocukların okulları kapanınca aile İstanbul’a taşınır ve Fatih semtinden aldıkları eve yerleşirler. Trabzon’da ilkokuldan mezun olan Necmeddin, İstanbul Erkek Lisesi’ne kaydedilir. Ortaokul ve Liseyi yatılı olarak burada okur. Mehmet Sabri bey çocuklarının ilgilerine göre ilerde seçecekleri meslek ile ilgili kariyer planını önceden yapmıştı. Buna göre Necmeddin makine mühendisi olacaktı.

Mehmet Sabri bey, sabah namazlarını Fatih Camiinde kılar, oğullarını da namaza kaldırır ve beraberinde camiye götürürdü. Özellikle Necmeddin dini konulara çok meraklıydı. Namazdan sonra da Hüseyin efendinin 1 saat süren hadis sohbetini dinlerlerdi. Mehmet Sabri bey Nakşibendilik tarikatına olan yakınlığını özellikle Necmeddin’in de kazanmasını istiyor, onu dönemin âlimleri ile tanıştırıyordu.

İstanbul’da Nakşibendi tarikatının Halidiye kolunun dört önemli dergâhı vardı. Bunlar; Gümüşhanevi dergâhı, Esad Erbili dergâhı ki daha sonra Mahmut Sami efendi geçince Erenköy cemaati olacak, Ali Haydar Efendi’nin başında bulunduğu Çarşamba cemaati ve Abdulhakim Arvasi’nin başında bulunduğu dergâh ki sonraları Hüseyin Hilmi Işık önderliğinde ışıkçılar olarak anılacaktır. Mehmet Sabri Efendi dergâhların hepsine uğramış ve Trabzon’daki Abdurrahman Efendinin selamını iletmişti.

Mehmet Sabri beyden çocuklarına dört altın öğüt: Arkadaşınızı iyi seçeceksiniz, Kral gibi vakur ve onurlu olacaksınız, Kızdığınızı ve sevindiğinizi belli etmeyeceksiniz, yalan söylemeyeceksiniz.

Okulda hocaları Necmeddin’e Necmi derlerdi. Necmeddin çok çalışkan, çok başarılıydı. Bir gün Matematik hocası Hasan Fehmi bey derse girdi ve zor bir problem çözdü. Problemin çözümü 3,5 tahtayı kaplayacak kadar uzundu. Öğrenciler bir tahtayı yazıyorlar, siliniyor, tekrar dolduruyordu. Necmettin’in yazmadığını görünce, “sen niye yazmıyorsun” diye sordu. Necmeddin’in cevabı, “Efendim siz yarım tahtada çözülecek problemi 3,5 tahtada çözdünüz, niye yazayım ki?” diye cevap verince hoca renkten renge girdi ve tahtaya kaldırıp çözdürdü. Daha sonra Necmeddin’le özel olarak ilgilenmeye başladı. Necmeddin, hocanın nezaretinde sınıfa ders vermeye başladı. Felsefe hocası sıfırcı Avni, Kimyacı Refik Tunçok öğrencilere 5 den fazla not vermemeleri ile ünlenmişlerdi. Necmettin onlardan ilk defa 10 alan öğrenci olmuştu. Okulda sınıf arkadaşlarına, evde de kardeşlerine ders veriyor, öğretmenlik yapıyordu.

Teneffüslerde dışarı çıkmaz namaz vakti gelince namazını bir köşede kılardı. Okulda namaz kılan hocalarda vardı. Çoğu da Cuma namazına giderlerdi. Okulda mescid açılması için idareye bir dilekçe verdi. Okul müdürünün cevabı şu oldu: “Sen bizim mülki idareyle başımızı belaya mı sokacaksın. Bizi bu işlere karıştırma. Dilekçeni geri al.” Necmeddin’in cevabı şöyleydi: “Bu kadar korku ve telaş buyurmanızı anlamış değilim. Dilekçem idarenizin, muhitçe takdirini kazanacak bir imkânın arzından başka bir şey değildir. Beden dersleri için bir salon tahsis ediliyorsa, dinimizin bize yüklediği mesuliyeti yerine getirmek için de en uygun yer bir ibadethanedir.” Böyle söyledi ve dilekçeyi geri almadı. Sonunda okulun çatı katında bir mescid yaptırıldı. Tek parti döneminde Necmeddin Erbakan’ın girişimiyle okulda mescid açılması büyük bir olaydı.

İki bin öğrencisi olan İstanbul Erkek Lisesi’nin 1942 – 1943 öğretim yılında çıkardığı iftihar kitabında üç öğrencinin adı, okul tahsilinin sonunda devrenin bütün senelerinde iftihar listesinden silinmedikleri için mükâfatlandırılan talebelerin yer aldığı mükâfat başlığının altında yer alıyordu. Necmettin Erbakan’ın adı birinci sırada idi. Yani Necmeddin Erbakan okuldan birincilikle mezun olmuştu.

Mehmet Sabri bey, büyük oğulları Nizamettin ve Selahattin’in Üniversite mezuniyetlerini görür. Her ikisi de doktor olmuşlardır. Nizamettin dermatoloji, Selahattin’de göz doktorudur. Daha sonra ikisi de Prof. Olur. 1942 yılında Nizameddin’i, 1943 yılının başında da Selahattin’i evlendiren Mehmet Sabri beyin rahatsızlıkları artar ve 4 Nisan 1943 tarihinde vefat eder. Necmeddin’in Lise mezuniyetini göremez. Mehmet Sabri beyin vefatı aile için tam bir yıkım olur. Eve ateş düşmüştü. Bundan sonra Kamer hanım çocuklara hem babalık hem annelik yapacaktı. Bir yandan da Mehmet Sabri beyin emekli maaşının bağlanma işlemi gecikmiş ve maddi sıkıntılar da başlamıştı. Gecikmeli de olsa işlemler bitmiş ama Mal müdürlüğü maaş ödemek için ailenin tamamının gelmesini istemişti. Hep birlikte gittiler. Veznedar gerekli işlemleri yaptıktan sonra parayı sayarak Kamer hanıma teslim etti. Kamer hanım parayı Necmeddin’e verdi ve “bir de siz sayın” dedi. Necmeddin parayı saydıktan sonra veznedara “bir yanlışlık var” dedi. Veznedar “ben yanlışlık yapmadım, parayı eksik vermedim” diye itiraz etti. Necmeddin’in cevabı şuydu: “Efendim parayı 340 lira yerine 400 lira vermişsiniz. 60 lira fazla. Biz bu parayı alamayız. Haram olur.” Veznedar “Reis beyin çocuğu olduğun belli” der ve bundan sonra maaş almaya tek kişi gelirse yeterlidir der.     

2-Yüksek Okul Yılları ve dergâha intisabı

Necmeddin Erbakan, 1943 yılında İstanbul Erkek Lisesi’ni birincilikle bitirdikten sonra Yüksek Mühendislik Okulu’na kaydolur. 1944 yılından itibaren okulun adı İstanbul Teknik Üniversitesi olur, eğitim süresi de altı yıldan beş yıla düşürülür. Bu nedenle 1943 yılında girenlere bir sınavla 2. Sınıftan başlama hakkı verilir. Erbakan’da çok zor olan bu sınavı geçer ve 2. Sınıftan başlayarak kendisinden bir yıl önce aynı okula giren Demirel’le sınıf arkadaşı olur. Necmeddin Erbakan  iyi okullarda okuduğu ve iyi bir aile eğitimi de aldığı için Üniversite hayatını da  zorlanmadan başarıyla sürdürmüştür. Konuşmayı seven, medeni cesareti yüksek bir gençtir. Derslerinin yansı sıra çok sayıda sosyal faaliyetlere katılmıştır. Üniversite yıllarında, daha sonra Türkiye’nin idaresinde söz sahibi olacak birçok kişi ile okul arkadaşlığı yapmıştır. Süleyman Demirel, Turgut Özal, Recai Kutan, Osman Çataklı, Süleyman Karagülle bunlardan bazılarıdır.

Lisede yaptığı gibi burada da okula girdiği yıl bir kaç arkadaşı ile birlikte Dekanlığa bir dilekçe vererek mescid açılmasını sağlarlar. Bu mescid, yıllar sonra MNP, MSP, RP ve FP ile ANAP’ın kuruluşunda rol oynayanların, aynı zamanda dergâha bağlı olanların sohbet mekanı olmuştur.  İTÜ’de okuyan inançlı gençler,  Beyazıt Camii başta olmak üzere dergâhlara gidiyorlar, sohbetlere katılıyorlardı. Necmeddin Erbakan’ın, mescidde sık sık bir araya geldiği ve kendisinden üst sınıfta olan Ömer Kirazoğlu ile kurduğu dostluk, onun dergâhlara gitme isteğini daha da arttırdı. Zaten babasının sağlığında onunla dergâhlara gitme alışkanlığı kazandığı için hiç zorlanmadı. 

Beyazıt Camiinde yaşlıca, mütebessim çehreli ve tane tane konuşan bir zat hadis dersleri yapıyordu. Erbakan bu zatın sohbetini çok sevdi ve sürekli devam etti. Bu zat Gümüşhanevi şeyhi Serezli Hasip Efendi idi. Derslerine gelenler arasında Nurettin Topçu gibi düşünce adamları da vardı ama daha çok İTÜ’ lilerin hocasıydı. Erbakan bu zatı o kadar sevdi ki gittikçe bağlılığı arttı ve henüz 17 yaşında iken onun dergâhına intisap etti.  Hasip Efendi Necmettin Erbakan’a çok büyük bir ilgi gösterir. Hacı Hasip Efendi 1949 yılında vefat edince yerine Abdülaziz Bekkine Efendi geçer. Abdülaziz Efendi Zeyrek’te Ümmü Gülsüm Camiinde görevlidir. O cami aynı zamanda dergâhtır ve Necmettin Erbakan da o camiye yani dergâha devam eder. Mehmet Zahid Kotku Efendi ile o dönemde tanışırlar ve aynı anda Abdülaziz efendinin Hadis derslerine devam ederler. Necmeddin Erbakan hem Hasip efendinin hem Abdülaziz efendinin sohbetlerinden çok etkilenir ve bu dergâhtan ilişiğini kesmez. Hatta hoca efendiyle aralarında öyle bir muhabbet başlar ki Necmeddin Erbakan her gün onu görmeye gidiyor, sohbetlerine katılıyordu. Bazı günler sabah namazını kıldıktan sonra dönerdi. Dahası Abdülaziz efendi ile birlikte Beykoz sırtlarında bulunan Yuşa A.S. ın makamına giderek sabaha kadar ibadet ve sohbet ederlermiş. Bunu her hafta düzenli yaparlarmış. Abdülaziz efendinin 1952 yılında vefatından sonra da yerine geçen Mehmed Zahid Efendiye bağlılığını sürdürür. Abdülaziz Efendi de daha sonra Mehmed Zahid Efendi de Hasip efendi gibi Necmeddin Erbakan’a özel ihtimam göstermişler ve onun en iyi şekilde yetişmesi için özel gayret etmişlerdir. Hasip Efendi, Abdülaziz Efendi ve Mehmed Zahid Efendi üçü de hilafet icazetlerini şeyhleri Tekirdağlı Mustafa Fevzi Efendi’den almışlardır. Mustafa Fevzi Efendi icazetini, 118 halife yetiştiren Ahmet Ziyaüddin Gümüşhanevi hazretlerinden almıştır. Ahmet Ziyaüddin Efendinin irtihalinden sonra en büyük dört halifesi sırasıyla yerine geçer. Bunlar; Hasan Hilmi Efendi, İsmail Necati Efendi, Ömer Ziyaüddin Efendi ve Mustafa Fevzi Efendi’dir. Mustafa Fevzi Efendiden sonra da onun halifeleri olan Hasip, Abdülaziz ve Mehmed Zahid Efendiler yaş sırasına göre posta geçerler. Necmettin Erbakan son üç halifenin üçüne de intisap etmiştir. En uzun beraberliği Mehmed Zahid Efendi ile olmuştur.

Bu makale toplam 165 defa okunmuştur
Makaleyi Paylaş :
Yazarın Diğer Yazıları
Yazarın Tüm Yazıları

YAZARLAR
HAVA DURUMU

NAMAZ VAKİTLERİ


EN ÇOK OKUNANLAR
FACEBOOK
ANKET
Yeni Arayüzümüzü Beğendiniz mi ?
Evet
Hayır
  
FOTO GALERİ
VİDEOLAR
Copyright © Doğruses - Konya haberleri   |
|
Sitemizdeki yazı , resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.
Görsel Tasarım ve Yazılım : Genç Online Türkiye'nin En iyi 1 oyunlar1 sitesi