Bugün; 19 Nisan 2024, Cuma
Salih Sedat ERSÖZ
Metni küçült
Salih Sedat ERSÖZ
ERBAKAN HOCAMLA BAZI YAŞANMIŞ HATIRALAR (1)
Tarih : 2021.03.10  11:49:00

Mehmet İpek anlatıyor:

Mustafa Efe hocamız Kırıkkale’de şan şöhret sahibiydi. Bilgisi gayet genişti. Fetevayı Hindiye’yi tercüme etmişti. Yalnız siyaset deyince kızardı. Yanında parti konuşturmazdı. Ben RP Kırıkkale ilçe başkanı idim. Mustafa Efe hocamız ilmi çalışmalarımı daha iyi yapabilirim düşüncesi ile Mekke’ye gitmişti. Orada maddi bakımdan sıkıntıya düşmüş. Milli Görüş teşkilatı kendisine sahip çıkmış. Osman Yumakoğulları da kendisini Almanya’ya götürmüş. Orada vaaz ve irşada başlamış. Orada Erbakan hocamız hakkında çok şey duymuş. 1986 yılında Türkiye’ye geldiğinde kendisinde büyük bir değişiklik gördük. Ziyarete gelenlere; “Refah Partisi cihad ordusudur, canla başla çalışmak desteklemek lâzımdır” demeye başladı. Bu arada da Erbakan hocamızla görüşüp tanışmak istedi. Bunun için bizden aracılık yapmamızı rica etti. Randevu alıp gittik. Beş kişiydik. Herkes kendini tanıtıyordu. Mustafa Efe hocamız kendini anlatmaya başladı. Yaptığı ilmi çalışmalarını Fetavayı Hindiyeyi tercüme ettiğini söyledi. 7-8 cildini de getirmiş. Hocamıza onları sundu. 5-6 dakika konuştu. Sonra da Erbakan hocam konuşmaya başladı. Ayetler, nüzul sebepleri, hadisler, hükümler. Nefis bir ilim ziyafeti çekiyor. Mustafa Efe hoca da hayranlıkla hocamızı dinliyordu. Bu ilim ziyafeti 2,5 saat sürdü. Hocam, Mustafa Efe hocayı yanına aldı, iltifat etti. Teşekkür etti. 5 dakika kadar özel görüştüler. Biz hocamızın elini öpüp ayrıldık. Yanından çıktıktan sonra Mustafa Efe hocam ellerini dizlerine vurarak; “Ben Erbakan deyince makine profesörü sanıyordum. Aman Allah’ım ömrüm boşa geçmiş. Bu adam İslam profesörü imiş.

YaRabbi ben bu zamana kadar neden hayatımı boşa harcamışım? Bu ne ilim, bu ne feraset, Aman Allah’ım”  diyor ve uzun uzun hem memnuniyetini hem pişmanlığını dile getirdi.   

Arif Ersoy anlatıyor:

Hocamızla Almanya’da bir toplantıda bulunuyorduk. Bir milletvekili Kırgız yazar ve düşünür Cengiz Aytmatov ile hocamızı görüştürmek istemiş. Erbakan hoca, ben ve Lütfi Doğan beraber gittik. Cengiz Aytmatov’a, “sizi bir hocayla görüştüreceğiz” demişler. O da hoca deyince zihnindeki hoca imajına göre bizi bekliyor. Yani sarıklı, sakallı hoca imajı. Erbakan hocamla tanışırken yukardan bakarak hocamın elini sıktı. Yani ön yargılı o kafasındaki hoca imajından dolayı. Erbakan hocaya merhaba aksakallı dedi. Erbakan hocamızın yüzünde hafif bir üzüntü sezdim. Ben bu görüşmeyi önemsediğim için yani iki ünlü kişinin görüşmesi olarak kabul ettiğimden dolayı yüz mimiklerine son derece dikkat etmeye başladım. Erbakan hoca konuşmaya başladı. Hoca anlattıkça adamın yüzü değişti. Sonra toparlandı. Sonra önünü ilikledi. Sonra o aksakal olayından üzüldüğünü belirterek, “ben size aksakal dedim, bu bizim Orta Asya’da bilge insan anlamına gelir, saçla sakalla ilgisi yok” dedi. Sonra öyle bir noktaya geldi ki adam hocanın önünde kemali huzur ile dinlemeye çalıştı. Adam o kadar etkilendi ki şöyle dedi: “Hocam ben çok hoca ile karşılaştım. Kusura bakmayın. Baştan biraz terbiyesizlik yaptım. Sizi sıradan bir hoca gibi algıladım. Şimdiye kadar beni etkileyen böyle bir konuşma dinlemedim.”   

Recai Kutan anlatıyor:

1976 yılında Suudi Arabistan’dan bir davet geldi. Orada yapılan bir toplantıya Erbakan hocayı da davet etmişler. Beraber gittik. Taif’te çok seviyeli bir toplantı oldu. Hükümet yöneticilerinden, Üniversite hocalarından, sivil toplum kuruluşlarından fevkalade bir katılım oldu. Erbakan hocaya da konuşma verdiler. Erbakan hoca orada daha önce hiç söylemediği şeyler söyledi. Dedi ki:

“1945 yılında 2. Dünya savaşı bitti. Galip devletlerin temsilcileri, Ruzvelt, Çörçil ve Sitalin bir araya geldiler ve yeni bir dünya düzeni düşündüler. Birleşmiş Milletler Teşkilatının kurulmasına karar verdiler. Bu Birleşmiş Milletlerin ilk kararı İsrail Devletinin kuruluş kararı idi.  Onun dışında buna paralel bir sürü kuruluşlar ortaya çıkardılar. UNESCO, NATO, IMF,DÜNYA BANKASI gibi. Bunların hepsi bu emperyalist ülkelere hizmet eder. Müslümanlara hizmet etmez. O halde biz de kendi kuruluşlarımızı kuracağız. Müslümanlar olarak biz kendi Birleşmiş Milletlerimizi kuracağız. NATO’nun alternatifi Müslüman ülkeler savunma sistemimizi, en önemlisi müşterek para sistemine İslam Dinarı’na geçmemiz gerekir. Bakın, hiç kimse farkında değil, adam bir matbaa kurmuş, tıkır tıkır yeşil kâğıt basıyor, adını da dolar koymuş. Sizin ne kadar zenginliğiniz varsa o kağıtla gelip alıyor. Şimdi biz de bir matbaa kuracağız, kırmızı kağıt basacağız, adına İslam dinarı diyeceğiz. Adam bizim petrolümüzü alacağı zaman diyeceğiz ki, efendim sizin yeşil kağıtla değil, bizim kırmızı kağıtla alacaksın bunu diyeceğiz. Böylece sömürü çarklarını döndüremeyecekler.”

Bunları ben dahi ilk defa duyuyordum. Herkes büyük bir hayretle ve dikkatle konuşmayı dinledi. Toplantıdan çıktık dedim ki: “Hocam sizin şu söylediğiniz İslam dinarı sözü var ya bu şer güçlerin dünyasının merkezine atom bombası koymakla eşdeğerdir. Bilesiniz ki bunu, adamlar hiç affetmeyecekler.”

Cevabı şu olmuştu: “Doğru söylüyorsun. Ancak kudret ve kuvvet sahibi Cenab-ı Hak’tır. Birilerinin de Müslümanların bu durumlarını dile getirmesinde zaruret vardır. Riski var ama mecburuz biz bunları söylemeye.”      

Osman Öztürk anlatıyor:

Bizim Erbakan hocamızla Kuveyt ve Katar seyahatlerimiz oldu. 1979 yılı idi. Davetli olarak Katar’da Siret konferansına gittik. Oğuzhan Asiltürk’te vardı. Bu toplantıdan sonra Kuveyt’e geçtik. Önce İslam Bankası’nın faizsiz finans Kuveyt’in genel müdürüne gittik. İsmini hatırlamıyorum. Genel müdür biraz konuştuktan sonra hocam uzun uzun faizsiz bankacılığı anlattı. Genel müdür hayretler içerisinde kaldı. Hocamızın vukufiyetine şaştı kaldı. Yani faizsiz bankacılık mevzuu daha yeni çıkmış. Adam bankanın genel müdürü. Hocamızın anlattıklarını yeni duyuyor hayretler içerisinde kaldı.  Oradan başka bir toplantıya geçtik. Kral, Dışişleri Bakanına talimat vermiş. İslam ülkeleri büyükelçilerinin hepsini toplayalım Erbakan onlara bir konuşma yapsın demiş. 60 kadar hariciyecinin katıldığı toplantıda hocam; İslam savunma paktı, İslam dinarı, İslam Birleşmiş Milletlerini falan anlattıkça Allahuekber, Allahuekber, tekbirler, heyecanlar çınlatıyor salonu. Konuşmayı Fas Kralı Hasan’ın Baş müsteşarı Ömer Bahaüddin El Emiri tercüme ediyor. Anne tarafından Türk olduğu için çok güzel Türkçesi var. Diplomat bir adam. Edip, şair, kitapları var. Divanı var. Neyse konuşma bitti. Dinleyicilere döndü şöyle dedi: “Arkadaşlar hep beraber dinledik. Ben bir şey soruyorum. Bu anlatılanları daha önce duymuş veya hayal etmiş olan var mı içimizde?” Hiç kimseden ses çıkmadı. Hiç kimse duymamış. Hiç kimse hayal etmemiş. Orada bulunan bir büyükelçi bana dedi ki;  “Sen, Erbakan hoca ve ben üçümüz bir resim çektirsek olur mu?” Ne için dedim? Verdiği cevap şuydu: “Arkasına vasiyetimi yazacağım. Çocuklarıma, torunlarıma. Ben ölür gidersem ve eğer bu insan İslam adına öne düşerse, gözünüzü yumun bu adamın peşinden yürüyün diye yazacağım.” Fotoğrafı çektirdik. Daha sonra başka toplantılara da katıldık.”       

Fetullah Gülen’le görüşmesi ve onunla ilgili görüşü

Erbakan Hoca siyasete girmeye ve ilk Partisini kurmaya hazırlandığı günlerde Hasip Efendiden birlikte ders aldıkları Yaşar Tunagür’ün isteği üzerine İzmir Kestane Pazarı’nda vaiz olan Fetullah Gülen’i ziyaret ederler. Yaşar Tunagür’ün; “kabiliyetli, kitleleri etkileme gücü yüksek bir risale-i nur talebesi” dediği Fetullah Gülen, öğrencileri deniz kıyısında kampa götürmüştü.

Yaşar Tunagür anlatıyor: Kampı ziyaret ettik. Erbakan parti kurma fikrinden bahsetti. Gülen’in kaşları birden çatıldı. “Ben siyasete girmem. Siz de girmeyin. Talebe yetiştirelim. Siz Üniversitede asistan yetiştirerek siyasetle değil, devleti içerden fethedelim” dedi. Erbakan hoca birden ayağa kalkarak şöyle dedi: “Olmaz öyle şey. Bu iş yapılacaksa çıkılır siyasetle yapılır. Senin dediğin gibi içeriden gizli, illegal yollarla böyle bir şey yapılmaz. Devlet de bundan rahatsız olur. İslâmi de değil.” Erbakan Hoca, Fetullah Gülen’in bu tavrından rahatsız olmuştu. Yaşar Tunagür’e daha sonra şöyle diyecekti: “Bu adama milli şuur lâzım. Milleti, devleti tanıması lâzım.”

Erbakan Hocanın yeğeni Mehmet Sabri Erbakan, ANAP döneminde İzmir’den milletvekili adayı yapılmak istenmişti. Amcası Necmettin Erbakan yeğenine şöyle nasihat etmişti: “Seni Fetullah Gülen’e götürürler. Sakın ola ki onun tesirinde kalma. Uzak dur.” Dediği gibi de olmuş Mehmet Sabri Erbakan, o dönem İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olan Burhan Özfatura’nın zorlaması ile Gülen’i ziyarete gitmiş. Kendisinin Necmeddin Erbakan’ın yeğeni olarak tanıtılması üzerine Gülen’in kaşları çatılmış ve ziyaret sonuna kadar göz göze bile gelmemişler.

Ali Nabi Koçak’ın anlatıyor:” 1980 yılında ihtilalden önce İlim Yayma Cemiyetindeki Milli Görüşçü kadro yine Milli Görüşçülerden topladığı zekât ve sadakalarla 1200 öğrenciye burs veriyordu. Bir gün Mustafa Doğanlı geldi ve dedi ki: “Arkadaşlar, 1200 öğrenciye burs veriyorsunuz ama bunların 600 tanesi Fetullahçıdır. Bu adam devamlı papazlarla işbirliği içinde toplantılar yapıyor.”  Biz de; “Mustafa bey sen parti taassubu ile konuşuyor olmayasın. Fetullah Gülen Müslüman, bu öğrenciler de din kardeşlerimiz” dedik. Aramızda bulunan Ali Rıza Tanrısever’in Fetullah Gülen ile beraberliği vardı. “Fetullah Gülen MSP’lidir” dedi. Bir tartışma yaşandı. Bu tartışmadan sonra Fetullah Gülen’e gitmeye karar verdik. Gittik. Uzun süren bir sohbet yaptık. Sohbet anında Gülen, MSP’ye karşı olduğunu siyasetle işinin olmadığını söyledi ve Milli Gazete, Yeni Devir gazetelerine de paçavra dedi. Sonra Erbakan hocaya giderek olanları anlattık. Ben “Fetullah Gülen’in kesinlikle siyonizmin emrinde olduğuna kanaat getirdim” dedim. Ali Rıza Tanrısever, “Fetullah hocanın hatasını görürsem vazgeçerim” dedi. Erbakan hocamız patladı: “Be hey patates kafalı, behey patates çuvalı, Allah bu adamı ıslah etsin. En çok bize yardım etmesi gerekirken en çok ihanet eden ve Siyonistlerin emrine giren bu adamdır. Bunu bu kadar adam anlamış, biz anlamışız da, ayrıca bir de senin mi anlaman lâzım. Derhal bu Siyonist ve Amerikan hayranından bursu keseceksiniz.”  Böylece 600 Fetullahçı öğrencinin bursu kesildi.   

Erbakan Hocamızın çok yakınında bulunan çok kişiden ayrıca oğlu Fatih Erbakan’dan defalarca dinlediğimize göre; Erbakan hoca kendisini ziyarete gelenlere sürekli şunu söylerdi: “Çocuklarınızı Fetullah Gülen’in okullarına gönderirseniz Yahudi’ye asker yetiştirmiş olursunuz.”                                         

Erbakan Hocamla İlgili Hatıralarım

Erbakan Hocam, inancı uğruna ömrünü vermiş, nice çilelere göğüs germiş, her şart altında Hakk’ın hâkimiyeti idealinden asla vazgeçmemiş, milletimize şuur kazandırmayı kendine görev bilmiş bir yıldız idi.

Hepimizin merhum Hoca’mızla ilgili az veya çok hatıralarımız mevcuttur. Erbakan hocamı bütün yönleriyle anlatmaya çalıştığım bu yazı dizisinin bu bölümünde de O’nun verdiği siyasi mücadelenin bir kenarında veya köşesinde bulunduğum anlardan kalma bazı hatıralarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Erbakan Hoca’mızı ilk olarak 13 yaşımda iken, 1969 yılındaki bağımsız adaylığı döneminde tanımış, kendisini gördüğüm, dinlediğim ve o pamuk ellerini öptüğümde bir anda elektriğine kapılmıştım. Yüreğimde, o anda Hoca’mıza karşı oluşan sevgiyi tarif etmem mümkün değil. O yıllarda babamın kendisi ile beraber beni de götürmesi ile Hoca’mızın bazı kahvehane konuşmalarını dinlemiş ve bayrağını açtığı davasının bir ferdi olmuştum.

Erbakan Hoca’mızın o yıllardaki konuşmalarından zihnimde kalan en çarpıcı üç cümlesinden birincisi; “Daha önce kurduğumuz Gümüş Motorla tarlalarınızı, bağ ve bahçelerinizi sulamıştık. Şimdi ise gönüllerinizi sulamaya geldik” sözü, ikincisi tek başına bir kişi ne yapabilir anlamında kullanılan “tek çiçekle bahar olmaz” sözüne verdiği “evet ama her bahar tek çiçekle başlar” cevabı, üçüncüsü de Demirel’in “bu Erbakan ne istiyor, camiler açık, namazlar kılınıyor, ezanlar okunuyor, Erbakan daha ne istiyor ki devamlı İslâm’dan bahsediyor?” sözlerine karşı verdiği şu anlamlı cevaptı. “Hani eczanelerde bir kartal maketi vardır. Kartalın içi boşaltılmış. Cansız bir kartal. İçine saman doldurulmuş. Şimdi Demirel’in var dediği İslâm maalesef işte bu hâle getirildi. Bunun ruhu yok, biz onun canlısını istiyoruz canlısını.”  

Gönüllere hitap eden bu sözler beni son derece etkilemiş olmalı ki, çocuk yaşta duyduğum bu cümleleri hâlâ unutamıyorum. 

Daha sonra Milli Selamet Partisi döneminde gençlik teşkilâtlarında görev almış ve tarafıma tevdi edilen afiş asma, yazı yazma, bildiri dağıtma ve anons yapma gibi her türlü vazifeyi deruhte etmiştim. O tarihlerde şimdiki Vakıflar Müdürlüğünün en üst katında olan parti binasından ve tahsis edilen minibüsten bilhassa seçim zamanlarında sesim kararıncaya kadar aylarca anons yaparak MSP nin sesini ve sloganlarını halka duyurmaya çalışmıştım. 

Seçim öncesi faaliyetler o kadar sıkı yürütülürdü ki, hiç mübalağa etmiyorum 3 gün boyunca bir dakika uyku uyumadan canhıraş bir şekilde gece gündüz koşturarak çalıştığımızı hatırlarım.  

O tarihlerde bir yandan gece okula gidiyor, bir yandan siyasi faaliyetleri ara vermeden sürdürüyor, diğer yandan da henüz yüksek okul öğrencisi iken evlendiğim için bir işte çalışma mecburiyeti duyuyordum. Önce Gima’da sonra da Karayollarında çalışmış, bir hükümet değişikliği sonunda kadrosuz olduğum için Karayollarındaki işimden çıkarılmıştım. Gerek Gima ve Karayollarında gerekse okulda amacımız doğrultusunda yaptığımız faaliyetler ve verdiğimiz mücadeleler ayrı bir yazı konusudur.

MSP İl Başkanı olan merhum Ali Güneri abimiz, Allah kendisine rahmet etsin, o zamanki Milli Görüş’ün gazetesi olan Türkiye’de Yarın Gazetesinde işe başlamamı istedi. Böylece hem kendi çizgimizde olan bir kurumda çalışmış olacak hem de siyasi faaliyetlere rahatlıkla katılabilecektim.

Bu ön bilgileri verdikten sonra gerek gazetede çalıştığım döneme ait gerekse siyasi faaliyetlerim dönemine ait, merhum Erbakan Hocamızla ilgili önemli gördüğüm ve unutamadığım bazı hatıralarıma geçebilirim.

Bir seçim döneminde Erbakan Hocamız seçim çalışmaları dolayısı ile geldiği Konya’da 2 gün kalmış ve otobüsle ilçelere giderek Milli Görüş’ü anlatmıştı. O iki gün boyunca ben de seçim otobüsü ile Hocamızın çalışmalarına katılmış ve kendisini çok yakından tanıma, yaşantısını izleme imkânı bulmuştum. Hocamızla aynı otobüste 2 günüm geçmiş, her hâline vâkıf olma fırsatını yakalamıştım.

Erbakan Hocamızın nezâketi, beyefendiliği, davranışları, çevresindeki insanlara yaklaşımı, nurâni yüzü, abdest almada gösterdiği titizliği, namazlarına olan hassasiyeti, her işe besmele ile başlaması, karşılaştığı herkese sürekli selam vermesi, yapacağı her işte ve atacağı her adımda İslâmi ölçüleri baz alarak hareket etmesi gibi özellikleri kendisine olan sevgimi bir kat daha arttırmış, duyduğum sevgi ve hürmet hayranlığa dönüşmüştü. Bu iki gün içinde defalarca elini öpme ve isteklerini emir telakki ederek yerine getirme şansını bulmam bende apayrı bir mutluluk kaynağı olmuştu. Bazı insanları uzaktan sevmek güzeldir, yaklaşınca bazı davranış ve hareketlerinden rahatsız olursunuz. Ama Erbakan Hoca’mıza yaklaştıkça ona olan sevgi ve hayranlığınız daha da artıyor. İşte bu seçim gezilerinde de bunu yakından hissetmiş ve aynel yakin yaşamıştım.

Bu makale toplam 153 defa okunmuştur
Makaleyi Paylaş :
Yazarın Diğer Yazıları
Yazarın Tüm Yazıları

YAZARLAR
HAVA DURUMU

NAMAZ VAKİTLERİ


EN ÇOK OKUNANLAR
FACEBOOK
ANKET
Yeni Arayüzümüzü Beğendiniz mi ?
Evet
Hayır
  
FOTO GALERİ
VİDEOLAR
Copyright © Doğruses - Konya haberleri   |
|
Sitemizdeki yazı , resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.
Görsel Tasarım ve Yazılım : Genç Online Türkiye'nin En iyi 1 oyunlar1 sitesi