Bugün; 29 Nisan 2024, Pazartesi
Salih Sedat ERSÖZ
Metni küçült
Salih Sedat ERSÖZ
MEVLÂNA’NIN ADALET VE ZULÜM ANLAYIŞI
Tarih : 2023.12.14  13:58:02

Adalet kavramı ilk çağlardan günümüze kadar hukuk ve siyaset düşüncesinin en çok üzerinde durduğu kavramlar arasında yer almaktadır. Günümüzde toplumların vazgeçilmez unsuru olarak görülen “Hukuk Devleti” ve “Hukukun Üstünlüğü” kavramlarının amacı adaleti sağlamaktır.

Adalet kavramı günümüzde şöyle tanımlanır: “Adalet; hakları ve ödevleri gerektiği gibi paylaştırmak, hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, herkes için kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı vermektir.”

Hz. Mevlâna da yukarıdaki tanıma uygun tarifler getirmiştir. Mevlâna’ya göre;

“Adalet, her şeyi yerli yerine koymak demektir. Ayakkabı ayağındır. Külâh da başa aittir.”

Mevlâna’ya göre;

“Her şey yerinde güzeldir. Ormanda fakat zincire vurulmuş bir aslan, kum üstünde çırpınan bir balık, mahmur bir halde ötemeyen bülbül, doğal özelliklerini kaybetmiştir.” 

Mevlâna, adalet ve bunun zıt kavramı olan zulüm terimlerini şöyle açıklar:

“Adalet nedir? Bir şeyi yerli yerine koymaktır. Adaletsizlik (zulüm) nedir? Bir şeyi layık olmadığı, kötü bir yere koymaktır.”

“Adalet nedir? Ağaçlara su vermektir. Adaletsizlik nedir? Dikene su vermektir. Adalet, bir nimeti yerine koymaktır. Her su emen kökü sulamak değildir. Yani hakkı hak sahibine vermektir. Bir şeyi lâyık olmayana vermek ise adaletsizliktir. Adaletsizlik nedir? Bir şeyi konmaması gereken yere koymak. Bu hâl de sadece belâya (felakete) kaynak olur.

Görüldüğü üzere, Mevlânâ hiç eskimeyecek evrensel adalet tanımları yaparken, adaletin toplum ve devlet hayatındaki önemini vurgulayan çarpıcı benzetmeler yapmaktadır. Ayrıca devlet yöneticilerini, felaket kaynağı olduğunu haber verdiği adaletsizlik, haksızlık, zulüm ve insan hakları ihlallerinin yıkıcı sonuçlarından da sakındırmaktadır.

Mevlânâ'ya göre zalim, üzerine düşen, görevli ve yükümlü olduğu işi yapmayan adamdır. Adil / adaletli kişi ise, yükümlülüğünü, görevini yerine getirendir. Dolayısıyla, topluma karşı sorumluluklarını, kamusal görevinin gereklerini yerine getirmeyenlerin veya görevlerini suistimal edenlerin cezalandırılması gerekliliği ortaya çıkar. Denetim ve yaptırım uygulama yetkilerine sahip olan idari ve adli makamların görevlerini yapmamaları ve gerekli olduğu zaman gerekli kararları almamaları, adaletten uzaklaşmak anlamına gelir.

Mevlâna, adaleti sağlayan hukuku rahmet olarak nitelendirir. Onun benzetmesine göre; adaleti sağlayan hukuk kıyametteki adalet okyanusundan bir damla gibidir.

Hukuk rahmettir, …İlahi adalet okyanusundan bir damladır. Damla ufak ve küçük hacimli olsa bile okyanusun suyunun saflığını belli eder.

Hukukun üstünlüğü ilkesi, herkesin hukukla bağlı olmasını ve hukuka saygılı olmasını gerektirir. Mevlâna bu ilkeye uymanın gerekliliğini Fihi Mâ-Fih'de yer verdiği çok hoş bir hikâye ile dile getirir:

“Birisi bir kayısı ağacına tırmanmış, ağacın meyvelerini silkeleyip yemektedir. Bahçenin sahibi, ‘Allahtan korkmaz mısın?’ der. Hırsız cevap verir: ‘Niye korkayım ki, ağaç Allah'a ait ve ben de onun kuluyum. Allah'ın kulu Allaha ait olandan yiyor.’ Bahçe sahibi şimdi cevabımı bekle der ve hizmetçilerine bir ip ve sopa getirerek adamı ağaca bağlamalarını ve doğruyu anlayıncaya kadar dövmelerini ister. Hırsız çığlık atarak ‘Allah'tan korkmuyor musun?’ Der. Bahçe sahibi cevap verir: Niye korkayım ki, sen Allah'ın kulusun, bu sopa da Allah'ın sopası, Allah'ın sopası ile Allah'ın kulunu dövüyorum.”

Bahçe sahibi, hırsızı kanunları çiğnemenin, Allah'ın emri olmadığını ve hukuka saygının gerekliliğini teslim edinceye kadar döverek cezalandırır.

Hak ve adaletin gözetilmediği toplumlarda, huzur ve güven duygusundan söz edilemez. Hak ve adaletin tesis edilmediği toplumlarda adli, idari, siyasî, iktisadî ve ahlâkî bütün ilişkiler etkilenir ve bozulur. Bu ilişkilerin bozulması ise toplumsal huzur ve barışın zarar görmesine yol açar, adalet yerine zulüm hâkim olur.

Bu nedenle adalet kavramı Mevlâna'nın en sık gündeme getirdiği, Mesnevî'de en çok söz edilen temel kavramlardan biridir.

İnsanlar genelde adaletsizliğe uğramaktan şikâyet ederler. Mevlâna uyarır, “eğer adil olursan, adalet bulursun.” Hile, komplo ve yasadışı yöntemlerle sonuç almak isteyenlere de hatırlatır: Eğer hile yaparsan, eline bir şey geçmez.”

Mevlânâ aşağıdaki beyitlerinde hukuk devleti ilkesine dayanmayan bir iktidarın sürdürülemeyeceğini açıkça vurgulamaktadır:

“Adil olmayan iktidarın, hiçbir gücünün olmadığını gör! Zorla sürdürülen iktidar kalpsiz, ruhsuz ve gözsüzdür. Halk sana verdiği iktidarı bir borcunu geri alır gibi alacaktır. Ödünç aldığın iktidarı Allaha ver de (yani halka adil ve hukukun üstünlüğüne uygun şekilde davran da), O sana herkesin kabul ettiği bir iktidarı bağışlasın.”

Mevlânâ her şeyden önce devlet ve hükümetin varlık nedenini adalete bağlar. Ona göre devletler ve hükümetler, millet için, onun huzur ve refahı için vardır. O yöneticilerden adil bir yönetimi gerçekleştirmelerini ister. Devletin görevinin, kişilerin maddi refah ve güvenliklerini sağlamanın yanında, onların gönüllerinin incinmesine neden olabilecek her türlü adaletsizlikten, hak ihlalinden kaçınmak olduğunu vurgular.

Mesnevî'de, hukukçuların ve yöneticilerin piri, adalet sembolü Süleyman Peygamberin ağzından, devlet iktidarının varlık nedenin hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmek ve kişilerin temel hak ve özgürlüklerini korumak olduğunu açık bir şekilde ortaya koyar:

“Allah bize, devleti, iktidarı, gücü; halk bunalıp da göklere el açmasınlar, şikâyetçi olmasınlar, ağlamasınlar diye verdi.”

“Zulüm görenlerin, ağlayanların ahının göklere yükselmemesi, gökyüzünün, yıldızların muzdarip olmaması, yetimlerin iniltilerinden, feryatlarından arşın titrememesi ve hiç kimsenin zulüm hastası olmaması, şiddetle gönlünün yaralanmaması için, ilahî düzen bize krallığı verdi.”

Göklere bir tek Ya Rabbi! çığlığı yükselmesin diye, ülkelerinde yasayı (hukukun üstünlüğünü) tesis ettik.”

Mevlânâ adaleti “güneşe” benzetir. Adaletin güneşe benzemesi, onun gereklerinden ve fonksiyonlarından herkesin eşit şekilde yararlanmasının tabii bir sonucudur. Dolayısıyla bu ifade, günümüz anayasalarındaki, eşit vatandaşlık, kanun önünde eşitlik, ayrımcılık yasağı gibi ilkeleri akla getirmektedir.

Ayrıca adaletin, kadim ve evrensel bir değer olduğunu ifade eder:

Mevlânâ bir devlet başkanından bahsederken, İhsan ve adalet bayrağını yüceltmiş, dünyadan yoksulluk ve ihtiyacı kaldırmıştı.” demek suretiyle, sosyal adaletin bir ülkenin ekonomik gelişmişlik ve refahı için taşıdığı önemi ve günümüzdeki hukuk devleti ve gelişmişlik ilişkisini ortaya koymaktadır.

Başka bir yerde devlet başkanı için Adalet denizi tanımlaması yapar. Başka vesilelerle de adaleti dağa benzetir. Adaletin tesisi için ön şart olan yargı sisteminin bağımsızlık ve tarafsızlığı için, dağın kasırgadan etkilenmemesi gibi, hâkimlerin önyargılar ve kişisel çıkarların yol açacağı duygusal kasırgalardan etkilenmemesi gerekliliğini vurgular:

“Saman çöpü değil; hoşgörü, sabır ve adalet dağıyım. Kasırga dağı kımıldatabilir mi?” 

Görüldüğü gibi Mevlâna’nın adalet ve zulüm kavramlarını ele alış tarzı incelendiğinde ve bu kavramların günümüzdeki anlayışı ile bağlantısı kurularak okunduğunda, diğer düşünceleri gibi bu alandaki sözlerinin ve mesajlarının da tazeliğini, güncelliğini koruduğu görülmektedir.

Mesnevi’de en çok kullanılan hukuki- siyasi kavram adalet ve adaletsizlik (zulüm) kavramlarıdır.

Hz. Mevlâna adaleti, herkese hakkı olanı vermek, her şeyi yerli yerine koymak olarak, adaletsizliği de, bir şeyi lâyık olmadığı, uygun olmayan bir yere koymak olarak tarif eder. Bu tanımlar, bugünkü insan hakları bildirgesinde geçen tanımlara birebir uymaktadır.  

Mevlâna’ya göre:

Adalet = güneş,  Adaletsizlik = karanlık kuyudur.   

“Biz bu dünyada güneş gibiyiz. Herkese can vermeye, tüm insanlar âlemine faydalı olmaya gelmişiz. Kalpleri kırılmış, gamlara düşmüş kişilere dost olmaya, onların gamlarını, kederlerini paylaşmaya gelmişiz. Hor görülenleri, toprağa düşenleri, ayaklar altında ezilenleri, gül bahçesine getirelim, onlara neşeler bahşedelim diye bu dünyaya gelmişiz. Biz altın gibi birkaç kimsenin öz malı değiliz. Biz ummanlar gibiyiz, madenler gibiyiz; biz bu âlemde herkesin malıyız. Biz, söze, dile sığmayız. Bizde paha biçilmez bir hazine gizlenmiştir.”

“A taca, tahta a devlet, baht memleketlerine sahip olanlar, merhamet ağacını gönüllerinize dikin, adalet suyuyla sulayın, yeşertin o ağacı; zulüm sarmaşığını koparıp atın ondan. Böyle yapın da hükmünüz dosdoğru yürüsün. Çünkü adalet, pek yüce bir şeydir, pek değerli bir incidir. Adalet nedir? Hüküm yürütmenin gözcüsü; memleketin düzgünlüğü, devletin koruyucusu; ülkenin bekçisi; baht gelinin bezeyicisi; tahtın zîneti; kutluluk kimyası; ululuk sermayesi; eminliğin fetih buyruğu. İşte adalet denen zat buracıkta yanı başındadır.”

“İbadet kuşunu herkes tutar ama adâlet doğanını buyruk sahiplerin­den başkaları tutamaz. İbadet ceylanını her zahit tutar ama adalet arşlarımı buyruk sahibi olanlardan başkaları avlayamaz. Adalet aslanı, öyle her padişaha, her buyruk sahibine de râm olmaz. Adâlet aslanını bilgiden baş­ka bir lokmayla avlamaya, yumuşaklık kemendinden başka bir kementle bağlamaya, ihsan tuzağından başka bir tuzakla elde etmeye imkân yok­tur.” 

Bizim inancımıza göre iyilik de kötülük de adalet de zulüm de kar­şılıksız kalmaz. İyilik yapan mükâfatını görecek, kötülük yapan da cezasını çekecektir. Belki bu dünyada, belki de öbür dünyada..

Hz. Mevlânâ, zalimle­rin yaptıkları haksızlıklardan dolayı karşılaşacakları akıbeti şöyle dile geti­rir:

“Sen zayıfları yardımcısız, kimsesiz sanma; Kur’ân’dan “İzâ câe nasrullâh”ı oku.

Sen filsen, düşmanın senden ürkmüşse, sana ceza olarak işte Ebâbil kuşu gelip çattı.

Yerde bir zayıf aman dilerse, gökyüzü askerleri birbirlerine karışırlar.

Adalet nedir? Ağaçlara su vermek. Zulüm nedir? Dikeni sulamak.

Adalet, bir nimeti yerine koymaktır, her su isteyen tohumu sulamak değil.

Zulüm nedir? Bir şeyi, yerinde kullanmamak, lâyık olmayan yere koymak. Bu da ancak belâya kaynak olur.

Zulmedersen kötüsün, gerisin geriye gittin. Adalette bulunursan saadete erersin, kalem bunu yazdı; mürekkebi bile kurudu.

Ey Yusufların derisini paralayan, seni de bir kurt paralarsa bunu kendinden bil!

Bilmiyor musun ki benim için kuyu kazarsan nihayet kendin düşersin.

“Bir mazluma karşı elinden bir zulüm çıktı mı o zulüm bir ağaç olur, o ağaçtan zakkum biter.

Kızgınlıkla gönüllere ateş saldın mı cehennem ateşinin aslı oldun gitti.

Ateşin burada nasıl adamları yakarsa ondan meydana gelen eser de orada seni yakar.

O yılana, akrebe benzeyen sözlerin yılan ve akrep olur da seni kuy­ruğundan yakalar.

Zalimlerin zulmü karanlık bir kuyudur; bütün âlimler böyle dedi­ler:

Daha ziyade zalim olanın kuyusu, daha korkunçtur. İlâhi adalet “daha kötüye, daha kötü ceza verilir” buyurmuştur.

Ey zulümle bir kuyu kazan! Sen kendin için kazıyorsun, bari bo­yunca kaz.”

Zalim İsrail terör devletinin Filistinli Müslümanlara uyguladığı soykırım başta olmak üzere dünyanın dört bir tarafında Müslümanlara uygulanan vahşet ve zulüm bütün hızıyla devam ederken, Mevlâna haftasında Mevlâna’nın adalet ve zulüm anlayışını ortaya koymuş olduk. Sağlıklı, mutlu ve huzurlu günler diliyorum.

Bu makale toplam 99 defa okunmuştur
Makaleyi Paylaş :
Yazarın Diğer Yazıları
Yazarın Tüm Yazıları

YAZARLAR
HAVA DURUMU

NAMAZ VAKİTLERİ


EN ÇOK OKUNANLAR
FACEBOOK
ANKET
Yeni Arayüzümüzü Beğendiniz mi ?
Evet
Hayır
  
FOTO GALERİ
VİDEOLAR
Copyright © Doğruses - Konya haberleri   |
|
Sitemizdeki yazı , resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.
Görsel Tasarım ve Yazılım : Genç Online Türkiye'nin En iyi 1 oyunlar1 sitesi