Yıllar önce bir fotoğrafını görüp kendisine hayran olduğum “Ağıl Ardıç” isimli ağacı görmeye gidiyorum. Yanımda ağabeyim, ablam ve kardeşim var. Birlikte birkaç gün sürecek olan bir geziye çıkmış durumdayız.
4 Ağustos 2015 Salı günü İstanbul’dan yola çıkmış, yedi saat süren bir yolculuktan sonra Kırıkkale’ye varmıştım. Oradan Konya’ya geçmiş ve ertesi gün sabah kahvaltısından sonra gezimize başlamıştık. Önce Karaman’a geldik. Şehri güzelce gezip dolaştıktan sonra Sertavul Geçidi’ne ulaştık. Burada öğle yemeği yiyip Mut’a doğru inmeye başladık. Yolda Alayhan Kilisesi’nin bulunduğu yüksek mevkiye dönüp bu kadim mabedin kalıntıları arasında dolaştık. Mut’ta, içinde birçok büyük çınarın bulunduğu bir çay ocağında yorgunluk attıktan sonra Ermenek yoluna düştük. Akşama doğru ulaştığımız bu eski kasabanın civarına devasa bir baraj yapılmış. Yola devamla Taşkent’e geldik. Oradan Hadim’e geçip, Belediye otelinde geceledik. Sabah namazlarını edadan sonra Taşkent’e geri döndük. Konya’ya bağlı bu şirin ilçe gerçekten görülmeye değer manzaralar sunuyordu. Dört yanını dolaşıp, karşısındaki yüksek tepeye çıkarak bütün vadiyi kuşbakışı seyrettik.
Bir vakitler yine buralara gelmiş, çekeceğimiz sinema filmi için ilginç mekânlar aramıştık. Bu sebeple civardaki köyleri biliyor; Balcılar, Çetmi, Avşar, Sazak gibi yerleri tanıyordum. Yörede uzun süre zaman geçirmemize rağmen Balcılar Kasabası sınırları içinde kaldığını öğrendiğim Ağıl Ardıç’ı görme imkânı bulamamıştım. Şimdi onu ziyaret edecek, bu dünya anıtını yakından seyredecektim. Misafirlerime ağaçtan bahsettiğimde heyecanlandılar. “Gidip görelim, nasıl bir şeymiş?” dediler.
Taşkent’ten aşağılara, pek derin ve ilginç vadilere doğru inmeye başladık. Belki cennet bahçeleri gibi yeşil yerlerden, uzun kavak ve meyve ağaçları arasından ilerleyerek Balcılar’a ulaştık. Yüksekçe bir yamaca kurulmuş bu şirin beldenin daha yukarılarına çıkan patika yola girerek 8 km. kadar gittik. Sürekli yokuş çıkıyor, yer yer bozulmuş yolda bata çıka ilerliyoruz. Zaman zaman uçurum kenarlarında durup, ilginç ve pek büyük kayaları seyre koyuluyor, derinden derine duyulan sesleri dinliyoruz. Ablam, “Ağaç ne kadar da uzaktaymış böyle…” diyor ama bir an önce ona ulaşmak istediği belli.
Öğle saatlerine doğru Balcılar yaylasına geliyoruz. Az ötede Siyam Efendi Türbesi görünüyor.
Yörede daimi bir ziyaretgâh olarak bilinen türbe civarında birkaç çoban ve sürüsüne rastlıyoruz. Koyunlar envai türden çiçekle kaplı çayır çimen üzerinde keyifle yayılıyor. Hava oldukça açık. Ötede bir kaç kıl çadır ve üst üste yığılmış taşlarla iğreti biçimde yapılmış bir baraka görünüyor.
İşte Ağıl Ardıç orda!.. Uzaktan bile ne kadar görkemli olduğu anlaşılıyor.
Yeniden otomobilimize binip yanına varıyoruz. Vadi içindeki bir yamaç üzerinde ve tek başına duruyor. Küçük bir köylü kızı, etrafını çeviren çitlere rağmen içeri girmeyi başaran keçilerini kovalıyor.
Gölgesinde yüzlerce koyun yattığı ve tabii bir ağıl gibi kullanıldığı için ismi “Ağıl Ardıç” konulmuş olan bu kadim anıtı yakından inceliyor, dört bir yanına geçerek fotoğraflarını çekiyoruz. Gerçekten inanılmaz büyüklükte, vakur bir dev gibi toprağı kucaklamış, asırlara meydan okuyarak bugünlere gelmiş… Önüne konulmuş tabelada “Ağıl Ardıç Tabiat Anıtı, Türü:Juniperus Foedissima, Yaş: 2000, Tescil Tarihi: 10. 10. 2002” yazılı.
Onu böyle yakından görmek, sırım gibi sağlam gövdesine ve güneşte ışıl ışıl parlayan yapraklarına dokunmak içimi kıvançla dolduruyor. Herhalde kendisi de çevresine kattığı bereket ve zenginliğin farkındadır. Kim bilir ne korkunç fırtınalar, ne amansız rüzgârlar görmüş, kim bilir gölgesinde kaç anlı şanlı hükümdarı konuk etmiştir diye düşünüyorum. Tohumu toprağa düşeli 2000 yılı geçtiğine göre Hz. İsa Efendimizin dönemini ve daha önemlisi Peygamberimiz Hz. Muhammad aleyhisselâmın çağını yaşamış bir ulu anıt bu. Öyleyse her dalını mübarek bilip sevmeli ve bir tek yaprağına bile zarar vermemeli. Herhalde küçük köylü kızı da, dallarını kemirmesinler diye keçilerini ondan uzak tutmak için çırpınıp durmaktadır.
Uzunca süre yanında durup seyrine doyamadığımız Ağıl Ardıç’tan ayrılırken bu yüksek yere kurdukları barakalarında yaşamaya devam eden birkaç köylü ile ikram ettikleri domates ve salatalıkları yerken sohbet ediyoruz. Onlar hem Ağıl Ardıç’ı hem de yöredeki tarihî yadigârları koruyarak insanlığa hizmet etmekteler. Her birinin nasırlı ve mübarek ellerini öpmek, hayır dualarını almak gerek. Ömürleri uzun, kazançları bereketli olsun…