Bugün; 20 Nisan 2024, Cumartesi
Cemaleddin Sancar
Metni küçült
Cemaleddin Sancar
Rubûbiyet, Ulûhiyet ve İnsan
Tarih : 2020.04.23  12:33:27

   Hepimizin bildiği gibi bu günlerde dünyayı kasıp kavuran bir virüs vardır. Bu sebeple her dakikada meydana gelen ölümle birilerinin kıyameti kopmaktadır. Müslüman, kafir,güçlü,  güçsüz,zengin, fakir demeden insanlar sonsuz hayata cebren göç ettiriliyor. Bu elem verici durumun sona ermesi için herkes inancına göre Yüce Allah’a yalvarıyor. Buna rağmen Allahı hatırlamayarak kendilerini duadan müstağni gören müstekbirlerin var olduğu şüphesizdir.    

Bu durum daha ne kadar devam eder bilmiyoruz. Bilim adamlarının söylediklerini önemsemekle beraber, bu durumun istikbaldaki devamı hakkında kesin bir şey söylemek isabetli olmayabilir.  Müslümana yakışan, bu vebayı kaldırması için RABBİNE, İLAHINA yalvarmaktır. Bu doğrultuda alınan tedbirlerin de fiili dua olduğunu bilmeliyiz.    

Neden Rubûbiyet ve Ulûhiyet dedim? Çünkü bu iki tabirin ifade ettiği manalar ve gerektirdiği ameller her insan için ve özellikle her müslüman için büyük önem arz ediyor. Şöyle ki; ‘RAB’kilemesi Allah’ın isim ve sıfatlarındandır. Genel manası, Allah cc her şeyi yarattıktan sonra, yaratıklarının bütün ihtiyaçlarını yerine getirendir.

Mesela insanı yarattı. İnsanla birlikte onun ihtiyaçlarını karşılayacak ana maddeleri de oluşturdu. Su, hava, ateş, toprak gibi. Üstelik kainatın birçok varlığını onun istifadesine sundu...Buna bu şekilde inanmaya Rubûbiyeti kabullenme denir. Kur’anı Kerim’de ifade edildiği üzere Allah’a ortak koşanlar da O’nun Rububiyetini kabul ediyorlardı. Şüphesiz Rububiyete inanmayanlar da olmuş ve olacaktır. Bu gün de istisnalar olmakla birlikte insanların geneli Allah’ın Rubûbiyetine inanıyorlar. Ancak  ayet-i kerimede beyan edildiği gibi “Hayat, sadece yaşadığımız şu dünya ha­yatıdır. Yaşarız ve ölürüz. Bizi helak eden de yalnız zamandır.” diyen inkarcılar da vardır.    

Etrafımıza bakıp tabiatı düşünürken, bir şey yerken, yeni bir nimete kavuşurken, bir sıkıntıdan kurtulurken, özetle herhangi bir nimete kavuşurken hep “ya Rabbi sana hamdolsun “ diyoruz. Bu cümle, Rabbimizi oldukça takdir edici ve O’nun nimetlerine karşı önemli bir itiraftır. Ancak bu itiraf yeterli değildir. Neden?   

Çünkü, Kuran'ı Kerim’in son suresi olan NAS suresini derin bir tefekkürle okuduğumuzda Rubûbiyetin vazgeçilmez ikizini görüyoruz. O da Ulûhiyettir. Yani Allah cc,yarattığı her şeye bir görev vermiştir. Canlı cansız her varlık İlahi proğram dahilinde hareket etmektedir. Bu varlıklardan biri de insandır. Ancak insanoğlunun diğer varlıklardan farkı, kendisine verilmiş olan akıl ve iradeye sahip olmasıdır. O nedenle de sorumlu tutulmuştur. Bu sorumluluğu kabul eden kişi, Allah’ın isim ve sıfatlarından olan İLAH’lığını yani Ulûhiyetini de kabul etmiş olur. Ulûhiyet ise severek ve gönül rızasıyla Yüce Allah’ın emir ve yasaklarına göre hareket etmeyi gerektirir. Yani Allah’a hakkıyla inanan, Onu seven, nimetlerini takdir eden, ebedi hayatın ceza ve mükafaatına inanan kişi; Allah’ın “YAP” ve “YAPMA” dediği her konuda kendi istikametini belirlemesi ve ona göre hayatını yaşaması şarttır. Ara sora inhiraflar olsa da, her zaman tevbe kapısı açıktır. Bu da günahlarla açtığımız yaralarımızın tedavisine yeterlidir. Yeterki günahlarda ısrarcı olmayalım.    

Korona virüsünün hepimizi etkilediği bu günlerde, kendimizi hesaba çekmemizin gerekliliğine şiddetle ihtiyaç vardır. Rubûbiyet ve Ulûhiyetle ilgili inancımızı gözden geçirmemizin şart olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum. Çünkü içtimai hayattaki davranışlar, Ulûhiyete olan inancımızın doğruluğunu yeteri kadar pekiştirmiyor. Doğrusu kötü misallerle kimseyi meşgul etmek istemiyorum.

Ancak konunun daha iyi anlaşılması için misal vermeyi gerekli görüyorum. Mesela: Allah’ın bütün bu nimetlerine karşı “Hamdolsun” diyen bir müslümanın; Allah’a secde etmemesi, resmî ve gayrı resmî beşeri ilişkilerde adil olmaması, ölçü-tartıda dürüst olmaması, haramlardan uzak durmaması, İslamın ön gördüğü ölçüleri görmezlikten gelerek moderniteye ayak uydurması...vs kabul edilebilir bir şey değildir. Allah’ın ve peygamberlerinin koyduğu kurallara göre hareket etmeyi kendine yasa kabul etmeyenler, Yüce Allah’a karşı mütekebbirliklerini ilan etmiş olduklarının farkında olmalıdırlar. Sosyal hayata yansımayan bir inancın gönülde yer ettiğinden bahsetmek ne kadar tutarlı olur? Takdirlerinize bırakıyorum.    

Onun için iç alemimizi tezkiye/temizlemek başta olmak üzere, içtimai hayattaki davranışlarımızı da şaibelerden ayıklamak zorundayız. Bela ve musibetler gelmeden önce KUR’AN ve SÜNNET bizi terbilendirmelidir. Şunu da unutmayalım ki; bollukta ve rahatlıkta Allah’a hakkıyla kul olanı, Allah onu yoklukta ve darlıkta yalnız bırakmayacağı hadislerle sabittir.  

Allah’ın zat ve sıfatlarına sığınarak dua ediyorum ki, bu zor günler geçsin. Mazlumlar zalimlerden kurtulsun. Müslümanlar huzur ve sağlığa kavuşsun. Allah ve Resul’ünün arzu ettiği şekilde kul olmayı nasip etsin. Amiiin.   

Allah’a emanet olunuz. 


Bu makale toplam 370 defa okunmuştur
Makaleyi Paylaş :
Yazarın Diğer Yazıları
Yazarın Tüm Yazıları

YAZARLAR
HAVA DURUMU

NAMAZ VAKİTLERİ


EN ÇOK OKUNANLAR
FACEBOOK
ANKET
Yeni Arayüzümüzü Beğendiniz mi ?
Evet
Hayır
  
FOTO GALERİ
VİDEOLAR
Copyright © Doğruses - Konya haberleri   |
|
Sitemizdeki yazı , resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.
Görsel Tasarım ve Yazılım : Genç Online Türkiye'nin En iyi 1 oyunlar1 sitesi