BİR ÖLÜNÜN ARDINDAN
Erenler hoş görüp de âlemin telaşını
Eskimiş bir tabutla götürdüler naaşını
Ömrü beyhude geçen cana eyvah dediler
Taksiratın affede Yüce Allah dediler
Üstüne toprak çekip döndüler mezarlıktan...
Döndüler, çünkü herkes korkuyor karanlıktan.
Ufkun kızıllığında kanarken bütün camlar
Sahrayı Kerbelâ'dan gam getirdi akşamlar...
Kabristana nihayet düştü sükut gölgesi
Ne bir kuşun çığlığı ne de bir çocuk sesi
Bir köşeye kıvrılıp düşündüm öyle mahzun
Dedim Leyla uğruna böyle can verdi Mecnun
Şurda taşı yıkılmış ne civanlar yatıyor
Nice sırma saçlılar nice hanlar yatıyor
Şurda toprağı çökmüş mezar, kimin mezarı?
Duyan var mı içinden yükselen ah u zarı?..
Şu çınar köklerinin sardığı beden kimin?
Servilerin divana durduğu beden kimin?
Uyanmasın diye kim sallıyor beşik gibi...
Bir çocuk mezarı şu, aşılmaz eşik gibi...
Şu mermer kavukların üstüne işlenen gül
Ne vakit solup gitmiş şu karanfil, şu sümbül?
Kiminde hiç bir ışık vermeyen kandil yanar
Üstüne çerağının, bir koca baykuş konar...
Kaybolur yavaş yavaş gül yüzünden benleri
Zaman, elinde çekiç, siler tüm desenleri
Nâm u ünvânı yitmiş nice şanlı erlerin
Ucu kırık, taşlara işlenmiş hançerlerin...
Bin utanca düşüp de yere eğdim başımı
Sessizce akıtarak şu kanlı gözyaşımı
Kameti iki büklüm bir dal gibi eğildim
Ben artık o kaygusuz, avâre kul değildim
Dedim a dost bilirsin silinir bütün izler
Yerlere kapanmaya mahkum değil mi dizler?
Gün gelince ehibbâ çekip gitmeyecek mi?
Tüm şarkılar susup da masal bitmeyecek mi?
Çırpınmaz mı sanırsın amansız yelde yaprak?
Sevgilin yâd ellerin ellerini tuttu bak!..
Şakıyor bülbül yine, dolaşır bağ u bostan
Ve söyler başka şarkı, anlatır başka destan
Yine seyrana çıkar el âlem şen ve şakrak
Ah seni çürütürken kabrinde kara toprak
En yakın dostlar bile unuturlar ismini
Düşünür "bu kim?" diye görse bile resmini...
Aşinalar yabancı lisan başka türlüdür
Bu çok eski bir şarkı, çok eski bir türküdür
Bak hayali bin cihan değen yâr nerden gelir?
Bir soru sor belki de "bildiğin yerden" gelir...
Bir gün ağyar da yere kapanacak çâre yok
Bütün yollar tutulmuş, yol var mıdır yâre, yok!..
Şu testi, şu kiremit, şu tuğla toprağındır
Şu rüzgârda savrulan, sararmış yaprağındır
Gözü yaşlı kalanlar, boş yerine bakınsın
Sen şimdi maverâya bizden daha yakınsın
A dostum sözün sonu, yok olur bir gün cihan
Hiç kimse kalmaz geri "küllü men aleyhâ fân"
Rabbi zülcelâl'indir elbette kalan, bâki...
Başka her söz yalandır ve her kelâm afâki...
Ahmet Efe
31. 3. 2020
Çekmeköy/İstanbul