“ Nuh’un gemisine binmeyenleri hangi vicdan kurtarabilir? Ölüm bir gerçek, yalnızca dünyayı görenler için korkunç bir gerçek. “ Yusuf Genç
Allah’ın sayısız ayeti var Kur’an’ın dışında, kâinatın içinde. Her akşam kavuşup her sabah ayrılan günle akşam ya da gece mesela; nasıl da şaşmadan, yorulmadan, tereddütte kapılmadan bunu gerçekleştirip dururlar. Ve insanoğlu için bu sahnede müthiş bir güzellik, haza bir ibret vardır. Sabah evden ayrılan baba, akşam iş bitince büyük bir huzurla ve intizamla evine dönünce bütün aile için bir sevinç ve güzelliğin doğmasını bu doğa olayıyla beraber düşünürsek, bambaşka sonuçlara varırız. Günümüzde maalesef sadece baba ayrılmıyor evden sabahları, neredeyse bütün hane halkı işti, okuldu diyerek kendini evin dışına atıyor. Yaşlılar kalır desek, onla zaten başka bir meskende yaşıyor, yaşatılıyor.
Her akşam batıp gecenin sinesinde sır olan gün, güneş bize dünyalık işlerden yorulup dinleneceğimiz bir alan açarken, bir taraftan da bunun gerekli olduğunu hal diliyle anlatıyor biz insanlara. Oysa çağımızın insanı geceyi gündüze karıştırmış durumda çoktan. Bir televizyon fenomeni, sabah erken saatte kalkma ve yaz aylarında çalışma zorunluluğuna isyan ediyor ve "Bir gün elimde bir güç olursa mesai saatlerini 10.30'da başlatmayı düşünüyorum. Niye sabah bu kadar erken kalkılıyor anlamış değilim" diyebiliyor. Ne insan fıtratından haberi var ne atalarımızın öğütlerinden. Ne diyordu ecdadımız: “ iş sabahın aş sabahın. Erken kalkan yol alır.” “ erken evlenen döl alır. “ Belki daha da bulabiliriz buna benzer sözleri ama bu kadarı meramımızı anlatmaya kâfi sanırım.
Zamanı vakit vakit bölen irade günü sabah namazıyla başlatıyor ve insanın zindeliğini, rızkını ve yaşama sevincini seherin o muhteşem havasından hâsıl ediyor. Vakti iyi değerlendiren insan hem bir bereketin sahibi oluyor hem de mutmain bir kalbe kavuşuyor. Sabah yeli, kuşların yuvalarından çıkıp rızık peşinde uçuşmaları, güneşin doğuşu şairane güzellikler sunuyor gözlerimize. Şehirlerin saatine kendini mahkûm edenler, bu saydığım şeyleri ıskalıyor. Bu ise hem maddi hem manevi kayıplara sebep oluyor. Bunu ikmal etmek ise buna dönmeden mümkün görünmüyor.
Evet, sadece dünyayı görenler için yalnız ölüm değil hayat da korkunç bir hale bürünebiliyor. Günün akşamına kavuşmasındaki büyük ibretlerden birisi de ölüm ve yeniden diriliş olsa gerek. Her akşam batan güneşi her sabah yeniden doğuran kudret, elbette ki insanı da ölümünden sonra diriltmeye muktedirdir. Ama modern insanın düşünce ekseni dünyaya ayarlanıp duruyor. Hiçbir tecrübeye tabi olmayan, nefsi, menfaatçi ve çağın çarkına uygun düşünce sahiplerinin kanaatleri etrafında bir hayatı kendilerine reva görüyor günümüz insanları.
Toprağı betonla, kalbi akılla, zamanı kendi takvimleriyle örtüyor ve hakikatin karşısına kendi hezeyanlarını koyuyorlar. Sonra da bütün olumsuzlukları karşısındakine yıkarak işin içinden sıyrılıveriyorlar. Hakikatten uzaklaştık, bunlar başımıza bu yüzden geliyor demek yerine nedenlerde, niçinlerde yoruyorlar insanlığı. Depremin, selin, fırtınanın doğal nedenlerini bilim adamları sayıp dökerken, ahlakın, adaletin, nizamın bozulması hakkında konuşanlar bir anda linç kampanyasına tutuluveriyor. Tıpta nasıl fiziki hastalıkların yanı sıra psikolojik rahatsızlıklar var ise toplum hayatında da maddi sebeplerin yanı sıra manevi sebeplerin de olması neden yok sayılıyor?
Bu konular üzerinde derinleşmediğimiz ve radikal kararlar almadığımız sürece gün akşamına kavuşacak ama insanlar dünya gurbetinde debelenip duracak.
Sitemizdeki yazı , resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.
Görsel Tasarım ve Yazılım :
Genç Online Türkiye'nin En iyi 1
oyunlar1 sitesi