Cumhurbaşkanlığı'nın 2019-2023 Onbirinci Kalkınma Planı'na göre, Türkiye'de kadınların iş gücüne katılma oranı 2018 yılında %34.2 olarak tespit edilmiş. Plana göre, 2023 yılında hedeflenen oran ise %38,5. Yani, kadın istihdamında %4.3 oranında bir büyüme öngörülüyor.
Bu şu demek:
Kadınların iş gücüne katkısı bundan sonra daha da artacak, kadınların dışarıda çalışması daha çok teşvik edilecek, çalışma hayatında daha fazla kadın istihdam edilmiş olacak... Buna göre, önümüzdeki iki yıl içinde, otalama 3,5 milyon civarında kadın çalışanın daha, Türkiye'nin iş gücüne katılması sağlanacak.
Ne var bunda diyeceksiniz.
İyi de, madalyonun bir de arka yüzü var. O da şu:
Kadın istihdamının arttığı her yıl, boşanmaların da arttığı istatistiklere yansıyan bir gerçek. İstatistikleri yıl yıl gösterip bu yazıyı rakamlara boğmak istemem. Meraklısı bakar öğrenir.
Boşanma sebepleri araştırıldığında, bir gerçeği daha öğreniyoruz. O da, boşanan kadınlardan oranı en yüksek olanlar, çalışan kadınlar...
Yani, çalışmak için evden çıkan kadınların sayısı arttıkça, boşanmaların da sayısı artıyor. Bu orantı, sizi ürkütmüyor mu?
Kadınların çalışmasına külliyen karşı çıkan biri değilim.
Sadece tabloya dikkat çekmek istiyorum.
Elbette, meslek olarak kadınların çalışmasını gerektiren istihdam alanları vardır ve oralar kadınsız olmaz ve ihmal de edilemez, onları bir tarafa koyalım. Bundan başka, kocası ve yakınları olmadığından kendisi ve çocukları için çalışmak zorunda kalan kadınları da bir yana koyalım. Hadi bir de, Devlet, Millet ve Dine hizmet alanında okumuş, kendini yetiştirmiş, İslam'a uygun ortamlarda ahlâk ve edebiyle çalışan, ev hayatı da huzurlu ve düzenli olan kadınlarımızı da istisna edelim.
Ama erkeklerin istihdam alanını daraltacak, hatta ortadan kaldıracak, böylece işsizliği artıracak ve çalışmasa da bir şey kaybetmeyecek olan mevcut çok sayıdaki kadın çalışanın, ev hanımlığı yerine iş hanımlığını tercih etmesi ve devletin buna özendirip teşvikte bulunması, çağdaşlık göstergesi gibi şirin gözükse de, kadim medeniyetimizin genleriyle uyuşan bir durum değildir.
Bizim medeniyetimizde, evde kocasının sultanı, çocuklarının mürebbisi ve yuvasının dişi kuşu olan kadının, dışarıda hakiki veya hükmi şahısların hizmetçisi konumuna talip olması düşündürücüdür.
Dahası, kadınların pek çoğu
erkeklere nispet yapmak, sosyal hayatta bağımsız kalmak ve ekonomik özgürlük kazanmak adına kamu ve özel sektörde çalışmak için adeta birbirleriyle yarışmaktadırlar. Bu, tam da aile hayatımızı yıkmak isteyenlerin istediği bir durumdur. Maalesef bu tablo, en çok kadınlarımızın kendilerini etkileyen sorunları da beraberinde getirmektedir.
Anlaşılıyor ki, Onbirinci Kalkınma Planı'na göre 2023 yılına kadar kadın iş gücünün artmasının öngörülmesi, ailelerin çözülme sürecini daha da hızlandıracak, böylece ortaya çıkan aile huzursuzlukları, ayrı yaşamalar, boşanmalar ve daha kötüsü kanlı-bıçaklı kavgalar artarak devam edecek demektir. Zaten İstanbul Sözleşmesi gibi, bizim inancımıza, kültürümüze ve aile yapımıza ters uygulamalar da, bu işin tuzu biberi olmaktadır.
Ben sadece bu vahim tabloya ve tehlikeli gidişata dikkat çekmek istedim. Elbette bu görüşlerime karşı çıkanlar olacaktır ama yaşanan vak'alar ve istatistiksel rakamlar yalan söylemez ve görünen köy kılavuz istemez. Amacım yetkilileri uyarmaktır.
Bu gidişattan ben son derece rahatsız ve endişeliyim.
Sitemizdeki yazı , resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.
Görsel Tasarım ve Yazılım :
Genç Online Türkiye'nin En iyi 1
oyunlar1 sitesi