m.balkan42@hotmail.com

“Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Yine başına gelen her kötülük ise kendi nefsindendir.” (Nisa/79)

İnsanı hür yaratan Hakk Teâlâ, ‘hayır’ ve ‘şer’i de yaratarak bunlardan herhangi birisini kendi isteğiyle seçip seçmemede tercihi kulun kendisine bırakmıştır. Yine de Hakk Teâlâ, kullarının sadece iyi şeyleri seçmesine ve yapmasına rızası olduğunu, diğerlerine ise olmadığını biliyoruz.

Bizler “iyilik, güzellik ve başarılar”ın Allah’tan geldiğine inanan insanlarız. Ayağımıza bir diken batsa, ayağımız burkulup yere düşsek bunu başkasından değil, kendimizden bilmeliyiz. Başkasında kusur aramak yerine kendimizi boy aynasına tutmalıyız.

Ben zafer sarhoşluğunu “Ak Partililerin düşmemesi gereken hata” olarak görüyorum. Nitekim Konya ve Konyalı seçmenlerin sahip çıktığı Ak Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, stratejik düşünebilen bir kafa yapısına sahip olduğu için 1 Kasım günü yaptığı Balkon konuşmasında, zafer sarhoşluğuna düşmeyeceklerine ve kibiri kapıdan kovacaklarını ifade etmişti. Sayın Başbakan; “Bizde zafer sarhoşluğu yoktur” demişti. Konya’daki konuşmasında ise, gönüllere sevgi tohumu ekmeye geldiklerini ifade ederek bundan böyle 78 milyonu sevgiyle kucaklayacaklarını dile getirmişti.
Meselâ boks müsabakası, “zafer sarhoşluğuna kapıldığın bir anda” kaybetmenin nasıl bir şey olduğunu göstermesi açısından çok ilginçtir. Duygusal zekanın bir ürünü olan zafer sarhoşluğuyla ilgili olarak Hz. Pîr; “Yâ olduğun gibi görün, yâ da göründüğün gibi ol” uyarısıyla konuyu gayet güzel bir şekilde özetlemiştir. Yâni, başkası olmak yerine “kendin ol” demiştir. Bir gazeteci olarak 1 Kasım’da elde edilen zaferden sonra Ak Parti’li seçmenlerin nabzını tutmaya çalışıyorum: “Sizler iki seçmenden birinin oyunu alarak; sistem gereği, bir süre daha Türkiye'yi yönetmek için yetki aldınız. Ancak oyunu size vermeyenleri de yönetmek zorundasınız. Bu süreçte aslında bizler ve sizler yok. Biz varız.”

Bunu en güzel anlayan da stratejik düşünen Ak Parti Genel Başkanı ve Başbakanımız Davutoğlu oldu.  Daha ilk günden bunu idrak etmenin vasfını koydu ortaya. Ak Partililer bunu idrak eder mi? Orasını da, 7 Haziran’da sandıkta aldıkları uyarıyla birlikte 4 yıllık zaman gösterecek.
 
***
Göktürk Hükümdarı Bilge Kağan devrinden kalma Orhun Abideleri’nden tutun Siyasetnâme’ye ve Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi’ye vasiyetine varıncaya kadar iş başına gelen, Türk milletini yönetecek olan idarecilerin nasıl olmaları, nasıl davranmaları, tebaası altında bulunanları nasıl yönetmeleri gerektiğine dair ilke ve öğütler vardır:

“Sadakatle Allah rızası için çalışan devlet erkanını koru!..

Halkından hiç kimsenin malına tecavüz etme!..

Askeri erkanı iyi koru!.. Âlimler, fazıllar, sanatkârlar, edipler; devletin bedeninin gücüdür. Bunlara iltifat ve ikramda bulun. Bir kemal sahibi işitince onunla yakınlık kur, dirlikler ver ve ihsan eyle!..

Hükümetinde ulema, fazıl kimseler, erbab-ı maarif çoğalsın, siyaset ve din işleri nizam bulsun!..”
Başbakanımızın deyimiyle madem bu zafer, “ milletin zaferi”dir. O zaman asıl meselenin ne Erdoğan, ne Davutoğlu ve ne de bir başka kişi olmayıp “memleket meselesi” olduğunun idrakine varılmalıdır.
İşlerde “Ehliyet ve liyakata” dikkat edilmelidir.

Türkiye için asıl mücadele şimdi başlıyor. Osmanlı döneminde Müslüman Türk’ü dünya sahnesinden silebilmek için bütün dünya devletleri, nasıl aralarında kutsal bir ittifak yaparak Osmanlı’yı, dört bir kol ve cepheden hücum ederek parçalayıp Lozan’da masada antlaşmaya zorladılarsa, günümüzde de bu küresel şer ittifakı aralarında anlaşıp olanca güçleriyle Türkiye’ye saldırmaktadırlar.

Yedi düvelin hakkından gelebilmek için Osmanlı’dan kalma bir hastalık olan dış destekli Paralel Yapı’lar ile mücadele ederek yurtta sulhu sağladıktan sonra, cihanda sulha yönelmek gerek.

AZİZİM DİYOR Kİ…
Muhsin Başkan, Karaman’da Sonsuzluğun Sahibi’ne kanat çırpmadan önce yaptığı konuşmayı unutmamalıyız:

“Üç saniyesine bile hükmedemediğimiz bir hayat için fırıldak olmaya gerek yok.”