Bugün; 18 Nisan 2024, Perşembe
Sıtkı YONCA
Metni küçült
Sıtkı YONCA
Yazar
Haddini biliyorsa akıl, akıldır
Tarih : 2021.01.26  14:46:11

                 18.yy ile 20. Yy.arası Batı’nın Aydınlanma  Çağı diye pazarlanır. İngiltere’de  Bacon, Hobbes, Locke; Almanya’da Spinoza, Leibniz;Fransa’da Descartes  bu pazarın öne çıkan düşünürleridir. En  belirgin özellikleri din ile aralarına belirli bir mesafe koymuş olmakla  beraber, toplum veya mahalle baskısı nedeniyle zaman zaman dini de kullanıyor olmalarıdır. Dünyayı çok sevdikleri  için dinle, ilgilenmeyi pek  gerekli görmemelerine rağmen tanrı hakkında da felsefe  yapmaktan geri durmazlar. Din ile ilgilenmenin, dinin mahiyetine zarar vereceği  yönündeki  tezleri, toplumsal tepkiyi yumuşatmak içindir; yoksa samimiyetle bir alakası yoktur.  Rasyonalist (akılcı)oldukları için bireyi ve toplumu akılla ıslah edince devletin ve zaman içinde toplumun da özgürleşeceği iddiasındadırlar. Aklın üstünde ve ötesinde ki olaylara inanmazlar. Onlara göre mucize diye bir şey yoktur örneğin. Çünkü Allah kainatı yarattı ama dünya işlerine karışmaz diyen deist bir anlayışı savunurlar. Ortaçağ kilise anlayışına bir tepki olarak ortaya çıktığı da söylenebilir. Para ve mal sevgisiyle dolu, Allah’ı ve ölüm ötesi hesabı devre dışı bırakmış bir aklın, elindekini neden paylaşsın; tarihin zalimleri egolarını nereden besleyerek zulmediyorlar diye bir soru sorulmasına neden izin versin diye de düşünmüyorlar. Çünkü  aklın bencilliği, böyle bir özdenetime müsait değildir. 

                Her düşünce sisteminin uğramak zorunda olduğu gibi rasyonalistler de uğrar eğitime. Çünkü hiçbir düşünce, pratiğe dönüşmeden bir anlam ifade edemez.  Düşüncenin pratiği de eğitimle mümkündür, aksi halde bir zihin jimnastiğinden öteye geçemez. Bunu bildiği için olsa gerek(!) mesela  John Locke, zengin ve asil ailelerin çocuklarının da, kibar ve asil olmasını ister. Peki, bu parlak (!) düşüncenin pratik hayatta karşılığı nedir sorusuna  saygın düşünürümüz, dans eğitimini önerir. Bizim gibi orta veya orta alt sınıf insanların kibar ve asil olmasına gerek olmadığı için dans eğitimi uygun değildir sonucunu çıkarmaktan rahatsız değilim, hatta son derece mutluyum. Yeşilçam’ın salon filmlerinde dans, John Locke’un tavsiyelerinden ne kadar etkilenmiştir bilmiyoruz ama köylü kızı Fadime’nin  asilleşip kibarlaşarak dansa kalkması için bir hayli aşamalardan geçmesi gerektiğini biliyoruz. Türkiyede de bir hayli zengin ve kibar insan  olduğuna göre eğitim müfredatı değişiklikleri, Osmanlıyı tarihten silen İngilizlerin bu parlak fikirli(!)düşünürünün fikri dikkate alınarak yapılabilir mi dersiniz!? Okulların şu anki ahlaki durumu dikkate alındığında doğrusunu isterseniz bu cümle çok da ironik sayılmaz.

                Rasyonalist düşünce Batı’yı , dini kimliğinden soyutlayarak onu et ve kemik yığınından ibaret bir laboratuvar malzemesi haline getirdi. Maalesef  ülkemizdeki bu etkileşim, şimdilerde ilim kisvesiyle neredeyse din haline gelmek üzeredir.

                Felsefeyle pedagojiyi bağdaştıran Alman düşünür  Fröbel  gibi bir vicdanın ’’ Din, çalışma  ve itidal gibi üç kökün birleştiği bir dünya,  barış ve saadet cenneti  olmuştur’’ anlamındaki çığlığının da Batı’yı uyandırmaya yetmediğine üzülerek şahit oluyoruz. Bu üç kökün parçalanmasından kaynaklanan faturanın bedelini çok ağır olarak ödüyoruz insanlık olarak.

                 Akıl elbette nimet ve Allah’ın lütfudur ama haddini bildiği kadar. Selamlar.  

 

Bu makale toplam 514 defa okunmuştur
Makaleyi Paylaş :
Yazarın Diğer Yazıları
Yazarın Tüm Yazıları

YAZARLAR
HAVA DURUMU

NAMAZ VAKİTLERİ


EN ÇOK OKUNANLAR
FACEBOOK
ANKET
Yeni Arayüzümüzü Beğendiniz mi ?
Evet
Hayır
  
FOTO GALERİ
VİDEOLAR
Copyright © Doğruses - Konya haberleri   |
|
Sitemizdeki yazı , resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.
Görsel Tasarım ve Yazılım : Genç Online Türkiye'nin En iyi 1 oyunlar1 sitesi