Bugün; 01 Mayıs 2024, Çarşamba
Sıtkı YONCA
Metni küçült
Sıtkı YONCA
Yazar
Aydınlanma Çağıymış (!)
Tarih : 2022.01.18  16:43:23

                Pedagoji tarihi açısından 18.yy ile 20. Yy.arası Batı’nın Aydınlanma  Çağı diye pazarlanır. İngiltere’de  Bacon, Locke; Almanya’da Spinoza, Leibniz;Fransa’da Descartes  bu pazarın öne çıkan isimleridir.

                En  belirgin özellikleri, din ile aralarına belirli bir mesafe koymuş olmalarına rağmen toplumsal baskı nedeniyle dini de kullanıyor olmalarıdır. Daha doğrusu,  din ile ilgilenmeyi pek  gerekli görmemelerine rağmen tanrı hakkında  felsefe  yapıyor olmaları, çağdaş(anlamıyla) bir metaforik anlayıştan ibarettir. Yani din ile ilgilenmenin, dine zarar vereceğine dair iddiaları, antitez olmaktan ziyade, toplumsal tepkiyi yumuşatmak, hatta toplumu kendine benzetmek amacıyla kullandıkları psikolojik bir örtüdür.

                  Toplum baskısından kurtulunca bireyi ve toplumu akılla ıslah etmeye çalıştıkları gerçeğini gizlemezler; çünkü birey ıslah olunca toplum, toplum ıslah olunca da devletin ıslah olacağı düşüncesinin insan zekasında ilk anda bir tepkiye neden olmayacağının farkındadırlar. Tıpkı bir insanı vicdanla ıslah etmenin yolunu kesmenin de, yine akılla mümkün olacağının farkında oldukları gibi. Değilse, aklın üstünde ve ötesinde ki olaylara inanmaya gerek olmadığı yönünde ki inkârlarını nasıl izah edecekler? Az ötede de felsefe yapar gibi yaparak mucize diye bir şey olmadığı sonucuyla(!)karşımıza çıkarlar örneğin. Çünkü Allah kainatı yarattı ama dünya işlerine karışmaz diyen deist bir anlayışın yumuşaklığından hareketle tanrıtanımazlığa ulaşmak için kalan tepkisel tortuları temizlemektir amaçları. Ortaçağ kilise anlayışına bir tepki olarak ortaya çıktığı da söylenebilir elbette. Ancak tepkinin şiddetinden, ‘’ Allah’ı ve ölüm ötesi hesabı devre dışı bırakmış bir akıl, insani de olsa paylaşımı neden istesin ‘’diye bir soru sormadılar.  Soramadılar çünkü dünya sevgisi ruhlarını ölüme mahkum etmişti; ikinci bir ölüme tahammülleri yoktu. Tarihin zalimleri, zulümlerini neye borçlu olduklarını rasyonalistler bilmeyebilir ama ’’ben dünyayı üç talak üzere boşadım’’ diyen Hz. Ali’nin imanından biliyoruz biz.

                Nasıl bir hürriyet istediklerini izah edemeseler de, her hür düşünceyi savunan akımlar gibi rasyonalistlerin de eğitime uğramışlığı vardır tabiki. Her insan bilir ki, düşüncenin pratiği de eğitimle mümkündür. Bunu bildiği için olsa gerek(!) mesela İngiliz  John Locke, zengin ve asil ailelerin çocuklarının da, kibar ve asil olmasını ister. Bu parlak (!) düşünce için saygın düşünürümüz ‘’dans’’ eğitimini öneriyor. Demek ki orta ve alt sınıf insanların kibar olmasına gerek olmadığı için dans eğitimine de gerek yoktur diyerek konuyu mizah konusu yapıp sulandırmak istemiyoruz. Ancak  Yeşilçam’ın salon filmlerinde dans, John Locke’un tavsiyelerinden etkilenmiş midir bilmiyoruz ama köylü kızı Fadime’nin, kibarlaşarak dansa kalkması ve asil Fadime(!) olması için bir hayli aşamalardan geçtiğini biliyoruz. Zavallı akıl, Allah’ın yasalarını çiğnediğin ve sınırını aştığın zaman ne kadar komik olduğunu halâ anlamamakta direniyor olmanı izah edemiyorum. Batı’yı, dini kimliğinden soyutlayıp et ve kemik yığınından ibaret bir laboratuvar malzemesi  haline getirip 21.yy.da da ilim suretinde görünerek vicdanımızın önüne geçmeni izah edemediğim gibi.

                  Aşkı aşan akıldır haddini bilen akıl. Onun kelimeye ihtiyacı yoktur. Türk dili, felsefeye yatkın değildir diyen üniversite hocasının çoraklaşmış zihninden hissedemediği şey budur. Selamlar.


Bu makale toplam 439 defa okunmuştur
Makaleyi Paylaş :
Yazarın Diğer Yazıları
Yazarın Tüm Yazıları

YAZARLAR
HAVA DURUMU

NAMAZ VAKİTLERİ


EN ÇOK OKUNANLAR
FACEBOOK
ANKET
Yeni Arayüzümüzü Beğendiniz mi ?
Evet
Hayır
  
FOTO GALERİ
VİDEOLAR
Copyright © Doğruses - Konya haberleri   |
|
Sitemizdeki yazı , resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.
Görsel Tasarım ve Yazılım : Genç Online Türkiye'nin En iyi 1 oyunlar1 sitesi